AYİNESİ İŞTİR KİŞİNİN
Prof.Dr.A.İlterTURAN
siyaset penceresi
Bir gazetemiz Mustafa filmi hakkında bir yazı hazırlatıyormuş. Filmi görmüşsem, düşüncelerimi kısaca yazıp göndermemi istiyor. Görmediğim için öneriye olumlu cevap vermem mümkün olmadı ama bu Can Dündar’ın filmine dönük düşüncelerim olmadığı manasına gelmiyor. Ancak söyleyeceklerin filmle değil, toplumumuzun ve basınımızın olaya yaklaşması ile ilgili. Evet, kanaatimce konuyu ele alış tarzımız bir toplumsal patoloji, bir davranış bozukluğu sergiliyor. Bu da nereden çıktı demeyin, açıklamama fırsat verin.
Karşımızda Atatürk’ün özel hayatını hikaye eden, hazırlayanın belgesel olmadığını beyan ettiği bir film var. Atatürk’ü bir insan olarak incelediği anlaşılıyor. Yazılanlara bakılırsa, Atatürk’ün içkiye düşkün olduğu, yalnız bir insan olduğu, uyumakta zorluk çektiği türünden temalar işlenmiş. Eleştiriler Atatürk’ün yanlış tanıtıldığı, bunun maksatlı olduğu istikametinde. Biraz düşünelim! Yöneticilik yapan herkes, görevin kişiyi biraz yanlızlığa ittiğini bilir. Bunda şaşılacak birşey yoktur. Çevresindeki insanlar yöneticiyi kendi istekleri yönünde etkilemeye çalışırlar. Karar serbestisini korumak için araya mesafe koyması gerekir. Bazen muhalefet oluşmasına fırsat vermemek için yönetici son dakikaya kadar niyetini açıklamaktan kaçınabilir. Radikal toplumsal dönüşüme azimli büyük bir liderinin yalnızlaşmaması olanaksızdır. İçki kişisel bir tercihdir. Anlatılanlar Atatürk’ün içkiden keyif aldığı yönündedir. Fakat ben daha temel bir soru sormak istiyorum. Gerçekten Atatürk filmde çizilen portreye tamamen uysa, ne farkeder? Atatürk’ü büyük yapan, çoğumuzu kendisine kalben bağlayan kişisel nitelikleri midir, yoksa komutan ve devrimci bir lider olarak gerçekleştirdikleri mi? Şayet bir takım kişisel zaafları varsa, bunlar ülkeye yaptığı hizmetlerin değerini düşürmekte midir? Aklı başında bir insanın soruyu evet diye yanıtlayacağını tahayyül edemiyorum.
İnsanları kutsallaştırmak, onlarda insanoğlunun sahip olmadığı bir mükemmeliyet aramak, ulusal hasletimiz olsa gerek. Ama sonuçları pek istediğimiz gibi olmuyor. Karşımıza çıkan bazı sorunlara dikkatinizi çekmek isterim. İlkin, beğendiğiniz kişinin kutsallaştırılması onun kişisel kusurlarını inkar etmemizle sonuçlanıyor. Kimilerinin onaylanması olanaksız eylemlerini bile görmezden geliyor veya gizliyor, onları savunuyoruz. Örnek gereksiz, iktidarımız bize örnek bolluğu yaşatıyor. İkinci olarak, beğendiğimiz kişilerin kutsallığını koruyalım derken toplumda açık tartışmaya, demokratik eleştiriye ciddi sınırlamalar getiriyoruz. Her siyasi temayülün kendine göre kutsal kişileri var, gerekirse yasalarla onların korunmasını istiyorlar, eleştiriyi yasaklamağa heves ediyorlar. Üçüncü olarak, bu yaklaşım bölücük yapmanın aracı oluyor. Falan kişi filan kökenlidir, filanın kanı bozuktur türünden dedikodunun sözlü sınırları çoktan aşıldı, ırk ve din temelinde bölücü kitaplar yazılıyor, bolca satılıyor, okunuyor. Son olarak, kamu politikalarını bile siyasa seçenekleri olarak değil, önerenlerin nitelikleri temelinde tartışıyoruz, sağlıksız değerlendirmelere yuvarlanıyoruz.
Ayinesi iştir kişinin! Kişinin özel hayatına, niteliklerine bakmayalım. Bunlarla uğraşınca boşuna vakit kaybediyoruz, akılcılıktan uzaklaşıyoruz. Bu işin maliyeti sandığımızdan çok daha yüksek.