AYNADAKİ İMGE ÇEMBERİ KIRILABİLİR!

AYNADAKİ İMGE ÇEMBERİ KIRILABİLİR!

 İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Tanınmış uluslararası politika uzmanı Robert Jervis, Soğuk Savaş dönemindeki Sovyet-Amerikan ilişkilerini incelerken her toplumun diğerine aynı düşünce kalıpları çerçevesinden baktığını tesbit etmişti. Durum adeta kişinin kendi imgesini aynada görmesine benziyordu. Acaba yıllar önce yapılan bu tespit günümüz Türkiyesini çözümlemek için kullanılabilir mi? Soruyu yanıtlamak için önce Amerikalı uzmanın ne demek istediğini açıklamak gerekiyor. Aynadaki imge benzetmesi ile ifade edilmek istenen gerek Amerikalıların gerek Sovyetlerin, diğerinin kendisini ortadan kaldırmak istediğini düşüncesini taşımalarıydı. Her ülke rakibinin yaptıklarının tümünü kendisini mahvetme planının bir parçası olarak algılıyordu. Karşısındakinin ardniyetsiz bir iş yapacağını düşünemiyor,  her yaptığının gizli gündeme hizmet eden adımlar olduğunu sanıyordu. Bu mantık yapısının sonucu olarak, her iki ülke de, karşı tarafın yaptıklarına karşı çıkıyor, engellemeye çalışıyordu. Bu kavramsallaştırma, ilişkilerin iyileşmesine başlı başına bir engeldi.

 

         Gelin cumhurbaşkanlığı seçimleri dolayısıyla karşılaştığımız durumu aynadaki imge çerçevesi içinde ele almağa çalışalım. Hepimizin gördüğü gibi siyasi hayatımızda toplumun pek arzuladığından emin olamadığım yoğun bir saflaşma yaşanıyor. Saflaşmanın bir yanında, başbakanın cumhurbaşkanlığına çıkmasının laik cumhuriyeti tehlikeye düşüreceğini, göreve gelmesinin kabul edilemez olduğunu ileri süren, başbakanın adaylığını koyması halinde, elindeki tüm imkanları seçilmesinin engellemeye tahsis edeceğini beyan eden bir ana muhalefet partimiz var. Parti, siyaset dışı olmakla birlikte siyaset konusunda fikirlerini kamuoyu ile paylaşmakta sakınca görmeyen, bunu vazife sayan bazı devlet kurumları yetkilileri tarafındandan da destekleniyor. Ana muhalefetimiz şayet başbakan cumhurbaşkanı olursa, direnmeyi sürdüreceğini ve görevine devam etmesine izin vermemeye çalışacağını açıklıyor.

 

         İktidar partisi canibine gelince, başbakanın adaylığını açıklaması güçlü bir olasılık. Değişik zamanlarda kendisi de dile getiriyor, AKP serbest bir seçim sonucunda büyük bir parlamenter çoğunlukla hükümete gelmiştir. Mevcut anayasa düzeninde cumhurbaşkanının kimler tarafından, nasıl seçileceği bellidir. Cumhurbaşkanını partisinin seçmesi yasaldır. AKP milletvekillerinden birinin cumhurbaşkanı seçilmesi tabiidir. Buna kimsenin itirazı olmamalıdır.


         Durum böyle ama taraflar birbirinin ne demek istediğini değil anlamak dinlemek bile istemiyor. Herbiri diğerinin iyi niyetli olmadığından emin. Muhalefet, iktidarın cumhuriyetin temel değerlerini ortadan kaldırmak istediğini veri olarak kabul ediyor. İktidar ise, seçmenden destek bulamayan muhalefetin zorlama yollarda cumhurbaşkanlığını alarak iktidarı mefluç etmek istediğini düşünüyor. Siyasi gerilim sürekli tırmanıyor. Taraflar birbirinin söylediklerinde haklı noktalar var dese, belki daha barışçıl bir seçimi gerçekleştirebileceğiz.

 

Sorun nedir? Pek karmaşık bir durumla karşı karşıya bulunduğumuzu sanmıyorum. Önce hükümetten başlayalım. İktidar partisinin icraatinde dini telakkilerin genişçe bir yer tuttuğu izlenimi yaygın. Örneğin, kamu görevine atamalarda mesleki liyakat gözetilmeden hep benzer dini temayüle sahip kişilerin atanmak istenmesi düşündürücüdür. Bazı belediyelerin kamu politikalarını dini anlayış ve esaslarla temellendirme politikalarının laiklik ilkesiyle bağdaşmadığı da gün gibi ortadadır. Hükümet belediyelerin kalkıştığı tuhaf işler karşısında himayeci bir tutum izlemektedir. Kısacası, hükümetin laiklik ilkesini yeterince benimsemediği, başbakanın Çankaya’ya çıkması durumunda kamu politikalarında laiklik ilkesini titizlikle gözetmeyeceği endişesi artmaktadır. Endişe yersiz değildir. İktidarın bunu teslim etmesi gerekir.

 

         Gelelim ana muhalefete. Ana muhalefetimiz iktidarın ülkemizde yürürlükte olan hukuk düzeni çerçevesinde göreve geldiğini, yine aynı çerçevenin bir sonucu olarak cumhurbaşkanı seçiminde esas ağırlığın hükümete ait olacağını teslim etmek zorundadır. Şimdiye kadar hiç ileri sürülmemiş ve inandırıcılıktan uzak bir takım  hukuk yorumlarına başvurarak seçim sürecini işlemez hale getireceğini, yargı yoluyla seçim sonuçlarını iptal ettirmeye çalışacağını söylemek, zaman zaman demokratik olmayan yollardan seçim sonuçlarını değiştirmek isteyebilecek siyaset dışı mercilerin beyanlarını destekleyici tutumlar sergilemek, herhalde iktidarla olumlu ilişkiler kurmak için iyi bir yöntem oluşturmaktan çok, ana muhalefetin demokrasiye olan inancı hakkında tereddütler ortaya çıkarmaktadır.

 

         Anayasamız cumhurbaşkanlığının ilk iki turunda hükümetin sahip olmadığı vasıflı bir çoğunluk arıyor. Bu koşul, hükümetin düşündüğü gibi, üçüncü ya da dördüncü tura geçmek bir an önce aşılması gereken safhalar olarak algılanmamalı, yerine getirilmesi için muhalefetle birlikte gayret gösterilecek bir uzlaşma emri olarak değerlendirilmelidir. Hükümet, ancak ana muhalefetle bir dialog başlatırsa, “aynadaki imge” çemberini kırabilir. Biraz geç kalınmış olsa da, bu yine de imkansız değildir. Toplumu demokrasi-laiklik zıtlaşmasına sürüklemeden cumhurbaşkanını seçmek bütün siyasetçilerimizin ilk görevidir.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap