A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Demokrasiyi nasıl niteleyebiliriz? Çok uzun tanımlar yapılabilse de, beş nitelik özel önem arzediyor. Bir: demokrasi çoğunluktan ziyade azınlığı koruyan bir rejimdir. İki: demokrasi çatışma, kutuplaşma değil, müzakere ve uzlaşma rejimidir. Üç, demokrasi kişilerin değil, politika tercihlerinin çatıştığı bir rejimdir. Dört, demokrasi kişilerin değil, kurum ve kuralların egemen olduğu bir rejimdir. Beş, demokrasi hoşgörünün, zıtlıklara saygının egemen olduğu bir rejimdir.
Son günlerdeki siyasi gelişmelere bakarsak, her konuda bu niteliklerin uzağına düşüldüğü görülüyor. Bunu sadece biz görüyor da değiliz. AB yetkilileri Sayın Başbakanımızın Brüksel ziyareti sırasında aksamaları gördüklerini ve neler yapılmasını beklediklerini kendisinin dikkatine sundular. Dünyada demokrasi gelişmelerini izleyen gözlemevi niteliğindeki kuruluşlar da sorunları görüyor ve Türkiye’ye demokrasiden kırık not veriyorlar. Ülkemiz konusunda uzmanlaşmış olan kişi ve düşünce kuruluşları Amerikan başkanına ülkemize müdahale edilmesi gibi tuhaf önerilerde dahi bulunabiliyorlar. Kısacası ülkemizin demokrasi performansı beğenilmiyor, eleştiri konusu oluyor ve neticede ülkede gerilim yükseliyor.
Demokrasinin niteliklerine ne kadar uzak düşülebileceğini bir örnekle somutlaştıralım. Hükümetin HSKY’na tamamen hakim olmasını öngören bir tasarı Adalet Bakanlığı tarafından hazırlanarak Meclis’e getirildi. Tasarı azınlığı korumuyor. Azınlığı korumanın yolu, bir ara önerildiği gibi, başka partilere de kontenjan tanımak değildir. Amaç Kurul’u siyasetin müdahale alanının dışına çıkarak siyasette herkese eşit davranabilecek bir konuma getirmektir. Devam edelim. Tasarı yapılırken, muhalefetin görüşlerini ifade etmesine dahi pek fırsat verilmemiştir. Komisyonda tam bir kavga havası egemen olmuş, tasarı yeterli bir tartışma yapılamadan Genel Kurula sevk edilmiştir. Dolayısıyla bir yandan azınlığın muhalefet hakkı kısıtlanmış, diğer yandan müzakere ve uzlaşma arayışlarına yeterince imkan tanınmamıştır. Ancak, hükümetimiz zaten çoğunluğun her istediğini yapma hakkına sahip olduğuna inandığı için, belki de muhalefete söz hakkı verilmesini bir vakit israfı olarak değerlendirmektedir. Gelelim komisyonda tekme, genel kurulda yumruk olaylarına. Fikir yerine zorbalığı, kurala göre davranmak yerine kuralsızlığı, hoşgörü yerine hoşgörüsüzlüğü esas alan bu davranışlar karşısında en üzücü olay, Sayın Başbakanımızın bunları anlayışla karşıladığını ifade etmesidir. Sayın Başbakanımızdan beklediğimiz, arkadaşlarını sabırlı, olgun, hoşgörülü ve kurallara uygun davranmaya davet etmesi idi. Yoksa bu olayların arkası kesilmez, aksine tırmanabilir.
Ümitsizliğe mi kapılalım? HSYK konusunda hükümetin duraklaması, konuyu tekrar partiler arası uzlaşmaya ve anayasa değişikliğine yöneltmesi yerinde. Uzlaşmaktan kaçınılacağı ve sonra da “denedik olmadı” denileceği endişesini ifade edenlerin yanılmalarını dileyelim. Yumrukçu milletvekilinin özür dileyemese de, kusurunu Trabzonlu tabiatına bağlaması da olumlu karşılanabilirdi, ancak Sayın Başbakanın bu hareketi onaylayıcı konuşması iyimserliği zayıflatıyor. Ümitleri en çok kıran husus ise seçimle çoğunluğu elde etmiş kişilerin demokrasiyi savunacak inanca sahip olmamaları, kendilerine ne denirse kabullenip, yapmalarıdır. Bu zaafın nasıl giderilebileceğini ben bilmiyorum, ya siz?