HOŞ OLMAYAN KAFA KARIŞIKLIKLARI
Hadiseyi sizler de gazetelerden okudunuz. Bir üniversitemizde bir vakfın yaptırdığı tesis açılırken, törene başbakanımız da katılmış. Anlaşıldığına göre törene başbakanımızın davet edilmesi üniversite yönetiminin bilgisi veya iradesi dışında (haberlerden bilgisi dışında mı, iradesi dışında mı, yoksa her ikisi mi, yoksa aksi yönde irade beyanına rağmen bilgisi dahilinde mi olduğu pek anlaşılmıyor) cereyan ettiğinden, kendisinin davete katılması söz konusu olunca, üniversite yönetimi rektör başta olmak üzere törene gitmemiş. Olayı öğrenen başbakanımız ise esmiş, gürlemiş. Yapılanın kendisine değil, Cumhuriyetin başbakanına dönük bir saygısızlık olduğunu hatırlatıp, üniversiteler böyle yöneticiler tarafından yönetilirse oralarda her türlü kötülüğün olabileceğine işaret ettikten sonra, üniversiteleri zaten hocaların değil işletmecilerin yönetmesi gerektiğini ifade buyurmuş.
Olayı okuyunca, bu nahoş konu çerçevesinde sorumluların herbirinin yaptığı yanlışları incelemeye hangisinden başlayayım diye insan tereddüde düşüyor. İsterseniz önce vakıftan başlayalım. Konu olan vakıf, olayın geçtiği üniversiteye yoğun destek veren bir kurumdur. Üniversiteye vakfı kuran kişinin adı verilmiştir. Tabii, bu ilişki vakıf yetkililerine bir tesisin açılışında üniversite yönetimini aşmak, onların bilgisi ve iradesi dışında işlere kalkışmak yetkisini vermez. Daha genel olarak, üniversiteye destek vermek üniversite yönetiminde söz sahibi olmak hakkını doğurmamaktaır. Ancak “Tamam, bu işte rektör haklı” kanaatini ileri sürmeden bir defa daha düşünelim. Üniversiteye destek veren vakıf, üniversite özerkliğinin özüne ilişkin bir talepte bulunmamıştır. Örneğin, “şu kişiye işe al, şu kişiyi terfi ettir, şu düşünceyi yasakla, bu öğrenciye sınıf geçir” dememiştir. Kendisinin gerçekleşmesine katkıda bulunduğu bir tesisin açılmasına katılmasını istediği başbakanı törene davet etmiştir. Eğer bu daveti yaparken hatalı hareket ettiklerini düşünüyorsa, rektör bu meseleyi vakıf yetkilileri ile tartışır. Anlaşamazsa, gelecekte bu vakfın üniversiteye yapacağı yardımları kabul etmez. Ama, kendi kurumunu ülke başbakanını karşılamaktan kaçıyor durumuna düşürmez. Rektör, bireysel olarak başbakanımızı sevmeyebilir, onunla görüşmek istemeyebilir. Buna karşılık, kamu görevinde bulunan kişilerin kendi özel tercihlerini göreve yansıtmaları pek uygun bir davranış olmasa gerek.
O zaman “Tamam, bu durumda başbakanımız eleştirilerinde haklıdır. Kendisinin şahsına değil, başbakanlık makamına saygısızlık yapılmıştır. Bunun da anlayışla karşılanacak bir yanı bulunmamaktadır,” demek için de acele etmeyiniz. Başbakanımızın diğer sözlerini hatırlayınız. Ne demişti? “Böyle kişiler rektör olurlarsa, üniversitelerde anarşi de olur, terör de!” Ve eklemişti. “Üniversiteleri hocalar değil, işletmeciler yönetmelidir.” İnsan böyle sözleri duyunca endişeye kapılıyor. Örneğin, şimdi eleştirilere hedef olan rektör, “Eğer ülkeyi Mülkiye mezunu birisi değil de, İktisadi Ticari İlimler akademisinden mezun olup hayata gıda dağıtımı işine girerek atılmış bir başbakan yönetiyorsa, bir hoca üniversiteyi neden yönetemesin,” diye soracak olsa, başbakanın kullandığı mantık çerçevesinde cevap vermek pek kolay olmayabilir. Belirli yönetim görevlerine gelmek için mutlaka belirli tahsil gerekmiyor. Kişinin daha önce yaptığı görevlerde edindiği birikim ve deneyim, kişisel becerileri önemli. Kaldı ki, yönetim işi birbirinden çok farklı birçok bilgi ve becerinin bir arada bulunmasını gerektiriyor. Dolayısıyla, kişiyi yöneticiliğe hazırlayan sadece bir tür eğitim vardır, o da işletmeciliktir demek olanaksız.
Başbakanın üniversite yönetimi bir işletmecilik problemi olarak kavramsallaştırılması ayrıca endişe verici. Üniversite kar maksimizasyonu saikiyle hareket eden bir kurum değildir. Düşünen, sorgulayan, araştıran insan yetiştirmesi istenen, araştırma yaparak bilgi üreten ve bu işleri yaparken de geniş düşünce ve ifade özgürlüğünü koruması gereken bir yerdir. Eğitim hizmetinin katma değeri ancak uzun vadede ve dolaylı olarak anlaşılır. Dolayısıyla, üniversite gibi bir kurumu şirketlerle karıştırmamak gerekir. Başbakanımız anlık bir kızgınlığa kapılmasaydı, sanıyorum konuları karıştırmaz, böyle isabeti tartışmalı bir beyanda bulunmazdı.