KIZMAYIN, DİNLEYİN SAYIN BAŞBAKAN!
Prof.Dr.A.İlterTURAN
siyaset penceresi
Başbakanımız toplumdan gelen talepler karşısında tahammülsüz. Toplum için neyin en iyi olduğunu bildiğinden o kadar emin ki, eleştirilere muhatap olunca kızgınlığını gizleyemiyor. Başbakan düzeyinde kullanılması yadırganan kelimeleri yadırganan bir üslupla muhalifleri olarak gördüklerine yöneltiyor. Belki olayları izleyerek eğlenmek dahi mümkün ama aslında üzücü bir durumla karşı karşıya olduğumuz muhakkak. Ne de olsa demokrasi yönetenlerle yönetilenlerin sürekli iletişim içinde olmasını gerektiriyor. Yönetilenlerin susturulması, kınanması, dertlerini dile getirmelerinin tabii bulunmaması veya hoş karşılanmaması, işleyen bir demokraside sıkıntı yaratan bir yaklaşımı, siyaset anlayışını yansıtıyor.
Son haftalarda Başbakanımızı çevreciler çok kızdırmışa benziyor. Bunların işi gücü olmayan art niyetli kişiler olduğu konusunda tereddüdü olmadığından, esas kendisinin çevrecinin daniskası (!) olduğunu ilan etti. Pek şık olmadı ama böylece daniska sözünün nereden geldiğine ilişkin açıklamalar okuyup müstefit olduk. Ancak gazete haberlerine inanmak gerekirse, çevreci başbakanımız çevresine yeterince hakim olmadığından, çevreyi bozan, kötüleştiren uygulamalar süregeliyor. Karadeniz kıyısındaki eşsiz vadilerde baraj projeleri, çevre üzerindeki etkileri yeterince incelenmeden tek tek uygulamaya konuyor. Bodrum’daki facialar Karadeniz kıyısındakileri arattırmıyor. Balık çiftlikleri Mandalya Körfezi’ni alabildiğine kirletmeye devam ediyor. Yangın sonucu ormandan açılan arazilerin yeniden ormanlaştırılmasına çalışmak yerine, buralarda turistik tesisler yapılması için, daha önce denizi doldurarak “kalkınma hamlesi” yapan müteahhide yeni imkanlar sağlanıyor.
Başbakanımız çevre konularına duyarlı olabilir. Ancak, hükümetin başsorumlusu olarak görevi toplumun muhtelif kesimlerinden gelen talepleri uyumlulaştırmak, toplumun ihtiyaçlarına cevap veren, uygulanabilir nitelikte politikalara dönüştürmektir. Sadece çevreyi düşünen, başka herhangi bir endişeye kulak vermeyen bir başbakan düşünülemez. Çevreciler gibi özel konular etrafında oluşmuş grupların ise herşeyi birlikte düşünmek, bunları bağdaştırmaya çalışmak türünden bir mecburiyetleri yoktur. Diğer konularda da görüldüğü gibi, çevre sorunlarını kendilerine dert edinenler, toplumun diğer ihtiyaçlarına anlayış ve hatta saygı göstermeyebilirler. İsteklerinin karşılanmasının, istemedikleri başka sonuçların da ortaya çıkmasını zorunlu kıldığını, her derdi aynı anda ortadan kaldıran çözümler bulunmadığı gerçeğini kabullenmekte zorluk çekebilirler. Makul olmayan taleplerle siyasi sorumluluk taşıyanları rahatsız edebilirler. Bunlara karşı tepki onları susturmak, istiskal etmek olmamalıdır.