SAADET TEPESİ'NDEN GÖRÜNÜM
Hikayeyi siz de dinlemiş olabilirsiniz. Ülkemizdeki bir tesiste çalışmaya gelen bir Japon, kısa sürede dilimizi öğrenir. Öğrendiği deyimlerden biri de “Bir Türk dünyaya bedel!” dir. Zaman içinde çalışma usüllerimize vakıf olunca, bir Türk dostuna gözlemini aktarır: “Tamam, bir Türk dünyaya bedel ama on Japon da yüz Türk’e bedel!” Hikaye herhalde uydurma ama geçtiğimiz hafta içinde Fukuoka kentinde (kentin adı Saadet Tepesi anlamına geliyormuş) belediye başkanının, aralarında benim de yer aldığım heyete tahsis ettiği tribünlerden bir geçit törenini izlerken, Japon dostumuzun ne demek istediğini anlar gibi oldum. Fukuoka’da her yıl Temmuz başında yapılan bir festival var. Kentin yedi bölgesinin her biri bir tekne inşa ediyor. Tekne, yatay olarak birleştirilmiş dört paralel direk üzerine oturtulmuş zengin dekorlardan oluşuyor. Ön yüzünde geleneksel bir Japon efsanesi anlatılıyor; arka yüzünde ise daha çağdaş temalar hakim. Her tekne, kendi bölgesinin merkezi bir yerine yerleştiriliyor. Hemen yanında da tekneyi taşıyanların çay içtikleri ve yemek yedikleri bir çadır var. Yemekler civardaki işletmelerin maddi katkıları ile tedarik edilebiliyor veya mahallenin hanımları tarafından hazırlanabiliyormuş. Tekne taşıyıcıları kim? O bölgenin sakinlerden oluşan bir takım. Hepsi, bize biraz müstehcen gelebilecek, geleneksel kıyafetler giyiyorlar. Galiba, festival sırasında işlerine de o kıyafetle gidiyorlar. Belirli saatlerde buluşuyor, tekneyi belirli bir parkur üzerinde dolaştırıyor, son gün yapılacak yarışa hazırlanıyorlar. Sonra da yemek.
Tekneler ağır. Üstelik önüne ve arkasına da üçer kişi biniyor. Bu kişilerin neden teknenin üzerinde taşındığını, kentteki meşhur Kyishu Üniversitesi’nde sismoloji doktorası yapan Seçkin adındaki Türk genci açıkladı. Mükemmel Japoncası ile o da bir takımın üyesi. Anlattığına göre, yukardakiler, tekneyi taşıyanları sürekli gözler, bir yandan teknenin sağa sola fazla sapmadan ilerlemesini, diğer yandan da yorulanların yerine yenilerinin geçmesini sağlarlarmış. Teknenin ileriye hareketi biraz bizim cenaze taşımamızı andırıyor ama çok daha itinalı yürütülmesi gereken bir işlem. Seçkin, herkesin aynı tempoda koşabilmesi ve taşıyanların birbirinin yerini almasının, herkesin görevini iyi bilmesi ve yapması ile mümkün olduğuna işaret ettikten sonra, tecrübelilerin yeni gelenleri yetiştirdiklerini ve bunu yaparken de kimsenin azarlanmadığını, kimseye yanlış yaptın denmediğini, sadece tekrar göstermek
yoluna gidildiğini anlattı. Tekneler arası sürat yarışını kazanmanın yolu, herkesin görevini aksatmadan yapması ve diğerlerinin de görevlerini iyi yapmalarına yardımcı olmasından geçiyor. Herhalde, on Japon yüz Türk’e bedel diyen Japon dostumuzun anlatmak istediği de bu olsa gerek.
Fukuoka’ya bir bilimsel kongreye katılmak için gitmiştim. Toplantının başarıyla yürümesi için çok kapsamlı hazırlık yapılmış; işi yürütecek kapsamlı bir örgütlenme gerçekleştirilmiş. İstanbul da her gün artarak bir kongre kenti oluyor. Zaten yurtdışında hangi toplantıya katılsam, rastladıklarım İstanbul’a gelmeyi çok arzuladıklarını, bir kongre yapılmasını beklediklerini söylüyor. Fakat, kongre yapmak için emeğe ve önemli miktarda da maddi kaynağa gerek var. Dolayısıyla, kongre düzenleyeceklere yardımcı olacak yapıların oluşması gerekiyor. Fukuoka bölge valiliği, belediyesi ve sivil toplumu elele vererek gayret göstermişler. Hem bölgenin ileri gelen bazı şirketlerin himayesini (şimdi sponsorluk deniyor) sağlamışlar, hem de çok sayıda gönüllüyü kongre sırasında muhtelif hizmetlerin görülmesi için örgütleyebilmişler. Sanıyorum, bizim de kamu otoritesini, özel girişimi ve sivil toplumu biraraya getirecek böyle bir yapılanmaya ihtiyacımız var.