A.İlter TURAN SİYASET PENCERESİ Mısır olayları dış politika yapımı ve uygulamamızdaki bir dizi sorunun da berraklaşmasına vesile teşkil etti. Gelin olanlara birlikte bakalım ve bazı gözlemlerde bulunalım. Baştan başlayalım. Mısır’da bir aydan fazladır ordu idareye el koydu. Neticede seçimle iktidara gelmiş bir hükümete darbe yapılmıştır. Müslüman Kardeşler yönetiminin kısa süren icraatı sırasında demokrasiyle uyumlu olduğu tartışılabilecek uygulamalar da olmuşsa da, seçimle gelen iktidarın seçimle gitmesini engelleyecek bir ortam söz konusu değildi. Dolayısıyla, ülkemizin müdahaleye karşı çıkması tabiidir. Ancak Mısır’da Müslüman Kardeşler’in iktidardan uzaklaştırılmasını sadece ordu değil, sayısı azımsanmayacak, temsil ettiği düşünce ve tercihlerin birbirinden çok farklı olduğu aşikar bir seçmen koalisyonu da desteklemiştir. Bu insanları rahatsız eden, geleceğe güvenle bakmalarını engelleyen, ordudan medet ummaya iten nedir? Bu kesimin de demokrasi koalisyonuna katılmasını sağlamak için nasıl bir yol izlemek gerekiyordu? Dış İşleri mahfillerinde bu sorular sorulmuş olabilir. Hükümet katında soruya önem verilmediği, darbeyi destekleyenlere karşı en ağır ifadelerle saldırıya geçildiği anlaşılıyor. Üstelik, demeç vermek konusunda disiplinsizlik hakim. Bir kısım parti yetkilileri, bakanlar, milletvekilleri demeçleri sorumsuzca “patlatıyorlar.” Sanıyorum, çoğu Başbakanımızın gözüne girmeyi ümit ediyordur. Türkiye, darbeyi eleştirerek, ancak vakit geçirmeksizin demokrasiye dönülmesinde ısrar ederek Mısır’in iç mücadelesinde taraf olmamayı başarabilirdi. Müslüman Kardeşleri kayıtsız, şartsız destekleyerek, sorunların aşılmasına katkı yapabilecek konumdan kendi kendini “diskalifiye” etti. Dış İşleri Bakanımız bölgede düzen kurucu olduğumuzu söylüyordu. İzlenen politika sonucunda ise, bölgenin olağan ülkelerinden biri durumuna düşmüş bulunuyoruz. Tam bir bölge ülkesi gibi davranmaya da başladık. Kusuru hep başkalarında buluyoruz. İleri gelen Batı ülkelerine Türkiye gibi ilkeli davranmadıkları, kayıtsız kaldıkları için hakaretler yağdırıyoruz. Bu ülkelerin siyasetine ilkelerden ziyade çıkarların yön verdiği doğrudur. Biz farklı mı hareket ediyoruz? Pek öyle gözükmüyor. Batı’nın sessizliği karşısında en ağır eleştirileri yapanlar, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin de sessizliğine, darbecilere yardımına dönük en ufak eleştiri yapmıyorlar. Geçmişte de farklı davranmadık. Hatta katilliği müseccel olan Sudan Devlet Başkanı için, Müslümanların adam öldürmeyeceği gibi inandırıcılığı olmayan bir müdafaa dahi yaptık. Şimdi kan gövdeyi götürüyor. Biz yine kızgınca demeçler vermeye devam ediyoruz. Ben neyi amaçladığımızı anlamaya çalışıyorum. Hedef herhalde öncelikle silahsız gösteriler yapan insanlara karşı ölümcül bir müdahale yapılmasını engellemek olmalı. Bunun için, işlerin daha erken bir aşamasında çözüme dönük girişimlerde bulunabilirdik. Biz Mursi’ye hiçbir uzlaşmaya yanaşmamasını tavsiye ettik. Taraf olduk. Arabuluculuk konumumuzu kaybettik. Mısır perişan oldu. Belki de yıllara içinden çıkamayacağı bir kaosa sürüklendi. Bu durumdan bir oranda biz de sorumluyuz. İncelikten yoksun, kendimizi etkisiz duruma sokan, hesapsız, duygusallığı güçlü, samimiyeti sorgulanan bir dış politika izliyoruz. Başarılı sonuç alıyor muyuz, ne dersiniz?
|