A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Bir ülke düşünün, nüfusu yetmiş milyonun üzerinde; dünyanın on altıncı büyük ekonomisine sahip; hükümet on yıl sonra dünyanın onuncu en büyük ekonomisi olmayı tasarlıyor. Zor bir coğrafyada. Yanıbaşında bir iç harp sürüyor. İşte böyle ülkenin başbakanı, ülkesinin dünyaca meşhur üniversitesinde, o kurumda geliştirilen uydunun uzaya gönderilmesi törenine gelmiş. Bir grup öğrenci başbakanı protesto edecekler. Dikkati çekecek herhangi bir eyleme girişmeden polis üstlerine gidiyor. Gaz bombaları, joplar, gözaltıları. Başbakanımız üniversiteyi, öğretim kadrosunu, öğrencilerini suçlayan konuşmalar yapıyor. Bazı üniversitelerin yönetimleri hükümeti onaylama bildirileri yayınlıyorlar. Sizce böyle bir olay, yakın ilişkide bulunduğumuz ülkelerden hangilerinde cereyan edebilir? Amerika’da mı, Fransa’da mı, İngiltere’de mi, yoksa Almanya’da mı? Tabii ki hiçbirinde. İran’da veya Rusya’da böyle olaylar cereyan edebilir mi? İhtimal dışı değildir. Acaba, biz kendimizi hangi ülkelerle mukayese etmek isteriz? Korkarım, yaşadıklarımız benzemeyi umduğumuz ülkelerle, benzemeye başladıklarımız arasında uyumsuzlukların arttığını gösteriyor. Benzemeyi istediğimizi zannettiğim ülkelerin başbakanları her zaman bir kısım üniversite öğrencisinin kendilerini eleştireceğini bilirler. Bundan rahatsızlık duymazlar. Öğrencilerin ülkenin sorunlarıyla ilgilenmemelerini, tavır belirtmemelerini ülkenin geleceği açısından muhtemelen daha fazla endişeyi gerektiren bir olay olarak görürler. Sonra, demokrasilerde siyasi memnuniyetsizliği gösterilerle ifade etmenin tabii olduğunu düşünürler. Aleyhlerinde yapılan tezahüratı kişiselleştirmezler, doğrudan muhatabı olmazlar. Yapılacak gösterilerde sadece kimsenin zarar görmemesi üzerinde durup, bu konuda tedbir alınmasını isterler. Hele öğrencisi, bazen de hocası gösterilere katılıyor diye, o kurumları eleştirmek, suçlamak akıllarının köşesinden geçmez. Bilirler ki, bilim ve fen alanında ilerleme, özgürlük ortamında olur. Bu ortamın korunmasının bedeli de, bazen öğrenci ve hatta öğretim üyelerinin onaylamadıkları talep ve davranışlarına katlanmaktır. Yine bilirler ki, o üniversitelerin bilim ve fen alanındaki başarıları ülkelerinin yücelmesinin temel unsurlarından biridir. Dolayısıyla kurumları istiskal değil himaye ederler. Benzemek istediğimizi zannettiğim ülkelerin üniversiteleri, siyasetten ayrı bir akademik camia oluşturdukları hususunun bilincindedirler. Kendi ilerlemelerinin tüm üniversiteler için bir özgürlük ortamının korunmasından geçtiğini bilirler. Böyle bir ortamın bir üniversitede korunmamasının bütün camiaya dönük olumsuz sonuçları olacağını farkındadırlar. Hükümetin bir üniversiteden duyduğu memnuniyetsizlik karşısında, hemen yüksek makama arz-ı merbutiyet eyleyeceklerine üniversitenin hayat alanının koruyucu bir tavır sergilerler. Şu sırada yerleşik demokrasilerde pek görülmeyen olaylarla karşılaşıyoruz. Hükümet başkanı bir üniversiteyi hedef seçmiş, onu her gün hırpalıyor. Bazı üniversiteler de ona destek veriyorlar. Hedefteki üniversiteyi savunanlar genelde üniversitelerin özgür ortamının korunmasını istiyor. Maalesef bazıları da olaydan yararlanarak iktidar partisine karşı cephe açmak istiyor. Bu grup toplumu gereksiz bir kutuplaşmaya itiyor. Halbuki ana sorun şu veya bu partiyle mücadele değil, üniversitelerdeki özgürlük ortamının iktidarda kimin olduğundan bağımsız olarak korunmasıdır. Sorun yeni değil.