SORUNU BİZ YENMEZSEK, SORUN BİZİ YENER!

 

 

Prof.Dr.A.İlter TURAN

                                                                    SİYASET PENCERESİ

Yıllar önce Karaipler’deki Barbados  Adası’nda Barış Gönüllüsü olarak üniversitede kimya hocalığı yapan Amerikalı arkadaşımı ziyarete gitmiştim. Barbados uzun süre İngiliz sömürgesi olarak yaşamış, halkı genellikle Afrika kökenlilerden oluşan, turizm, rom ve şeker kamışı üretimiyle geçinen bir ülke. Dili İngilizceydi ama yerliler dili kendilerine göre konuşuyorlardı. İşte iki örnek: Normal İngilizce’de otobüse yetişemeyen birisi “otobüsü kaçırdım,” derken, Barbadoslular olayı “otobüs benden kaçtı,” diye anlatıyorlardı. “Telefondan isteniyorsunuz” kalıbının karşılığı ise “telefon sizi istiyor” idi. Önce bunun İngilizce’ye yeterince vakıf olmamaktan kaynaklanan bir hata olduğunu düşündüm, fakat geçirdiğim hafta içinde anladım ki, bu kullanım cehalet ürünü değil. Barbadoslular herhangi bir konuda kişisel sorumluluk üstlenmek istemediklerinden, kabahati otobüse, telefona yüklüyor, böylece kendilerinin kusurlu olması ihtimalini ortadan kaldırıyorlardı.

 

         Hikayeyi Sayın Başbakanımızın her konuda başkalarını suçlu bulan, özellikle istenmeyen her türlü olguyu Siyonizme atfeden kişilere, “siz de gardınızı alın, başkalarının oyununa gelmeyim” mealindeki nasihatı üzerine hatırladım. Başlarına gelen istenmeyen olayları hep başkalarının kötü niyetli eylemleriyle açıklayanlar, aslında sadece çevrelerini ve olayları kendi lehlerine etkilemekteki aczlerini, beceriksizliklerini örtmeye çalışıyorlar. Olaylar karşısında birşey yapamayacaklarını teslim ettiklerinde, peşinen yenik düşüyorlar. Sonra da kendilerinin aslında masum olduğunu, istenmeyen durumların başkalarının yaptıklarından kaynaklandığını ileri sürerek kendilerini aldatıyorlar. İstemediklerini engellemek ve gidermek  için herhangi birşey yapmadıklarından, şikayet ettikleri durum da değişmiyor, gelecekte yapacakları benzer anlamsız açıklamaların temeli atılıyor.  

 

         Yakın Çağ Tarihinde İslam adlı kitabıyla bilinen İngiliz araştırmacı Montgomery Watt, Müslüman aleminde başkalarını suçlamak yerine “acaba biz neyi yanlış yapıyoruz” sorusunu sormayı başarabilen tek ulusun Türkler olduğunu, bu sayede Türk modernleşmesinin erken başlayıp daha köklü bir değişim getirdiğini, neticede  Türklerin diğer ülkelerin çok önünde bir gelişme çizgisini yakaladıklarını ileri sürer. Başka şekilde ifade edersek, Türkler kaderine teslim olmak yerine kaderlerini değiştirebileceklerine inanmışlar, nasıl değiştireceklerini araştırmışlardır. Watt’ın gözlemleri bugün de doğrulanıyor.  Bölgemizde ve dünyada ulaştığımız iktisadi ve siyasi konumun kendimizi sorgulayabilmemiz, değiştirebilmemizle ilgili olduğuna kuşku yok.

 

         Kendimize yeterince iltifat ettik, şimdi biraz da eleştirelim. Kamuoyumuzda, basında, medyada, üniversite kürsülerinde, başımıza gelenleri denetlemekte aciz kaldığımız güçlere atfetmek, başkalarını suçlamak, kendi yetmezlik ve ihmallerimizin olabileceğini  inkar etmek, birçok gelişmeyi komplolara bağlamak yaygın. Bakıyorsunuz ekranlarda bir alim, herhangi bir araştırma yapmaksızın, kanıta gerek duymaksızın, şu ülkeyi veya teşkilatı istenmeyen bir durumun mimari, müsebbibi ilan ediyor. Böyle düşünce tembelliklerini, özgüvensizliği, kaderciliği ve palavracılığı görmezlikten gelmemeliyiz. Üstüne giderek desteksiz, mesnetsiz ahkam kesenleri sorgulamalı, eleştirmeliyiz. Sayın Başbakanımızın haklı olarak işaret ettiği sorun başkalarında değil maalesef bizde de var ve korkarım sanıldığından daha yaygın.  Sorunun üstüne gitmeliyiz, yoksa o bizi yener.

 

 

 

 

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap