MERKEZ BANKALARI VE ŞEFFAFLIK
Gazi ERÇEL
Son yıllarda şeffaflık ve hesap verilebilirlik merkez bankaları için olmazsa olmaz koşul haline dönüştü. Merkez bankalarının makro ekonomik politika çizimi ve uygulamasında güçleri arttıkça ve etkinlikleri fazlalaşınca topluma hesap vermeleri de kaçınılmaz oldu. Şeffaflıkları giderek arttı.
Kuşkusuz, merkez bankaları şeffaflık konusunda çok yol aldılar. Eskilerdeki gibi, gizliliğe sığınıp kalan merkez bankaları artık ortalarda görülmüyor. Özellikle, para politikasına yönelik olarak aldıkları kararlar ile bu kararların sonuçlarının gözlenmesi süreci arasındaki dönemde, kamu oyuna açıklamalarda bulunmak ve bunları açıkça anlatmak bir zorunluluk haline geldi.
Para politikası uygulamasında zaman uyuşmazlığı (time inconsistency) diye bilinen bu sorun, şeffaflıkla bir ölçüde çözümlenir hale dönüştü. Alınan önlemlerle sonuçlar arasındaki zamanda piyasaları, hükümeti ve kamu oyunu bilgilendirmek yararlı sonuçlar verdi. Bu ise merkez bankalarını daha fazla şeffaf olmaya ve daha kapsamlı bir biçimde hesap vermeye itti. Uygulamalarını ve politikalarını kamu oyu ile daha sıkça paylaşır oldular. Başkanları daha konuşkan oldu. Yazdıkları raporlar ve yaptıkları araştırmalar medyada sıkça yer bulmaya başladı.
Şeffaflığın Limiti
Bu gelişmelerle birlikte konunun mikro boyutları da gündeme gelmeye başladı. Bunlardan biri de şeffaflığın limitinin ya da sınırının ne olacağı noktası. Bu soruya kesin çizgilerle yanıt bulmak zor. Ayrıca şeffaflıkta nereye kadar gidileceği üzerinde de bir anlaşma sağlanmış değil.
Konuyu bir de Columbia Üniversitesi Profesörlerinden Frederic Mishkin ele almış ve irdelemiş.(*) Merkez bankalarının kendi iç çalışmaları için yaptıkları faiz oranları ve enflasyon tahminleri ile büyümeye ilişkin projeksiyonlarını kamu oyuna açıklamalı mı sorusuna yanıt aramış. Bunun için Ağustos 2004 tarihi itibariyle enflasyon hedeflemesini esas alarak para politikası uygulayan ülkelerin bu üç konudaki uygulamalarına bakmış.
Bu bulgulara göre, merkez bankalarının büyük çoğunluğu kendilerinin belirlediği faiz oranları hakkında tahmin yapmak istemiyorlar. “Bu kadarı da fazla” diyorlar. İstisnası, Yeni Zelanda ve Kolombiya merkez bankaları. Bunlar faiz tahminlerini kamu oyu ile paylaşan nadir bankalar.
Enflasyonun bir yada iki yılık düzeyine ilişkin tahminler ise merkez bankalarının en sevdikleri işlerden biri. Enflasyonu hedefledikleri için olası gelişmeler konusundaki tahminleri de açıklamaktan çekinmiyorlar. Bu konuda tutucu davranan İsrail merkez bankası.
Büyüme Tahminleri
Büyüme tahminlerinin yayınlanıp yayınlanmayacağı ise üzerinde en fazla tartışılan konu. Bazı merkez bankaları “ben fiyat istikrarı ile görevliyim, büyüme tahminlerini yayınlamam” diyor. Örneğin Avusturalya. Bir çokları ise “böyle davranırsak bizi sadece enflasyon odaklı diye tanırlar” kuşkusu ile büyüme tahminlerini açıklıyorlar.
Temel sorun, “açıklayıp da tutturamazsak” konusunda yoğunlaşıyor. Mishkin’in yorumu ise değişik. Önce açıklamaların KISS prensibine (**) uymasının, yani mümkün olduğu kadar kısa olmasının gereğine değiniyor. Uzun açıklamalardan kaçının diyor. Daha sonra ise “şeffaflığın sonuna kadar gitmek, ben şeffafım diyerek her konuyu açıklamak merkez bankalarına yararlı olmaz. Yararlı şeffaflık merkez bankasının kamu oyu nezdinde uzun döneme odaklanmış şekilde para politikasına yardımcı olan uygulamalardır.” diye de ekleme yapıyor.
(*) Frederic Mishkin, Can Central Bank Transperancy Go Too Far?, NBER Working Paper, No. 10829, Ekim 2004.
(**) KISS prensibi, İngilizce “keep it short stupid”in (kısa kes aptal) ilk harflerinden türetilen ve bir konuyu mümkün olduğu kadar kısa anlatmanın daha etkin olduğunu savunan bir görüş.