AB PROJESİNİ CANLANDIRMAK İÇİN ZAMAN UYGUN GÖZÜKÜYOR

AB PROJESİNİ CANLANDIRMAK İÇİN ZAMAN UYGUN GÖZÜKÜYOR

İlterTURAN                                      

                                                                siyaset penceresi

 

Siyasi hayatımız normalleştikçe, hükümetlerin de ilgilenmeleri gereken işlere vakit ayırmaları mümkün olacak. İlgilenilecek sorun konusunda bir sıkıntı yok. Bazı konuları kapsamadığı için eleştirilen hükümet programının da gösterdiği gibi, “daha yapılacak çok iş var.” İşlerin hepsi ayni önemi haiz değil. Bir süredir ihmale uğrayan AB ile ilişkilerin güçlendirilmesi ve üyelik yönündeki çalışmalara ivme kazandırılması öncelikli konular arasında sayılmak gerekir diye düşünürüm. Son bir buçuk yılın büyük bölümü seçim havasında ve iç politikayı öne alan tartışmalarla geçti. Hükümet, Avrupa Birliği ile ilgili konulara yeterli zaman ayıramadı. Ancak, bu durumun sadece Türkiye’nin ihmalkarlığından kaynaklandığını ileri sürmek haksızlık olur. AB kendisinin geleceğini belirleme gayretinde. Son genişlemenin ortaya çıkardığı sorunlarla ilgilenmeğe çalışıyor. Bu arayış henüz sonuçlanmış değil. Ayrıca, bir kısım AB üyesinin ise Türkiye’yi dışlayıcı tavırları müzakerelerin başlamasının ülkemizde yarattığı heyecanı bir hayli köreltti. Özetle, eğer AB bizim için bir değer ifade ediyorsa, konuya yeniden güncellik kazandırmak gerekiyor.

 

         AB ile ilişkilerimizi üç ayrı alanda ele almak lazım. Bir kere, yavaş da olsa, yürümekte olan üyelik müzakereleri var. Bunlara ivme kazandırmak gerekiyor. Bu aşamada hangi fasılların görüşüleceğine karar verilmesi, fasılların açılıp kapanması için AB üyelerinin tek tek onay vermesi gerekse de, bazı ülkelerin şu veya bu sebepten çok sayıda faslın açılmasını ve müzakerelerin hızlanmasını istemedikleri biliniyor.  Bu noktada diğer iki alana bakmak lazım. İlkin, ilişkilerin cereyan ettiği, müzakereleri de etkileyen bir ortam var. Gerek AB ülkelerinde gerek Türkiye’de oluşan değişmeler, bu ortamı etkiliyor. Ortamdaki değişmeler de müzakerelere yaklaşımı. İkinci olarak da, üye ülkelerin Türkiye’ye dönük tutumları sabit değil, muhtelif nedenlerle değişikliğe uğrayabiliyor.

 

         Önce ortamdaki değişmelere bakalım. Türkiye’de seçimlerin başarıyla gerçekleşmiş ve hükümetin tek parti tarafından kurulmuş olması, bu süreçte siyaset dışı güçlerin seçim sonuçlarında etkili olamamaları, Türk demokrasisine ilişkin değerlendirmeleri olumluya çevirdi. Cumhurbaşkanımızın AB
mahfillerinde bir önceki Dış İşleri Bakanı olarak tanınması ve saygı uyandırması iyimser bir hava doğurdu. Hükümetin programında AB’ne genişce yer vermesi de memnuniyet yarattı. Programa bakıldığı zaman, AB’nin hükümet katında bir dış politika konusu olmaktan öteye dahili değişim için bir güç kaynağı ve bir çıpa olarak görüldüğü anlaşılacaktır. Eğer hükümet kısa süre içinde TCK’nin 301. maddesi veya benzer birkaç konuda yenilik getirirse, niyetinin samimi olduğuna duyulan güven artacaktır. Sözünü ettiğimiz ilişki ortamının bir de Avrupa ayağı var. Rusya’nın giderek daha otoriter bir yapıya yönelmesi, Batı piyasalarına enerji sevkini aksatmayacağına güven duyulmaması, AB ülkelerinin Rusya’ya bağımlılıklarını azaltma isteklerini tahrik ediyor. Alternatif bir enerji yolu olarak Türkiye’ye duyulan ilgi de o oranda artıyor. Sonra, Türkiye’nin çoğunluğu Müslüman bir ülke olarak AB içinde yer alıp almaması Avrupa’nın  medeniyetler uyumunda bir litmus testi vazifesini görecek diye düşünenler çoğalıyor. Nitekim, tamamladığımız hafta içinde ülkemizi ziyaret eden İngiliz Dış işleri Bakanı bu noktanın önemini muhtelif vesilelerle vurguladı. İsveç ve İtalya Dış İşleri bakanlarının bir İngiliz gazetesine yazdıkları ortak makale de Türkiye ile üyelik yönünde ilerlem kaydetmenin önemini vurguluyor.

 

         AB üyesi ülkelerde de tutum değişiklikleri var. En önemli değişme herhalde Fransa’nın sergilediği yumuşamadır. Hemen iyimser olmak için bir neden yok ama Sarkozy artık hergün Türkiye aleyhinde konuşmayı kesti, “Mutlaka üyeliğe gitmesi gerekmemesi, başka ilişki türlerine de gidebilmesi” koşuluyla müzakerelerin devam etmesine de itiraz etmeyeceğini ifade etti. Bu değişimi neye borçlu olduğumuz konusunda rivayet muhtelif. Kimi Türkiye’nin önemini anlamaya başladı, kimi Başkan Bush’la görüştü, o ikna etmiş olabilir diyor. Tabii Türkiye’nin uyguladığı iktisadi yaptırımların etkili olduğunu düşünenler de var. Nedeni ne olursa olsun, bir değişme var. Kıbrıs’ın bile fazla sorun yaratmaması konusunda Yunan telkinlerine maruz kaldığı söyleniyor.

 

         AB projesini canlandırmak için ortam uygun gözüküyor. Bütün ilişkimizi müzakerelere endekslemeye bile gerek yok. İnsanların Türkiye’yi müstakbel ortak olarak düşünmeye alışmaları önemli. Koşulların daha olumluya dönüşmesi durumunda, bugünlerde yapabileceklerimizi ihmal ederek zaman kaybetmiş olmaktan dolayı pişmanlık duymamamız iyi olur. Yapmamız beklenen şeyler, zaten AB üyeliğimiz söz konusu olmasa bile ileri dünyanın bir parçası olmamız için yapmamız gereken şeyler. Ulaştığımız ortamı değerlendirelim. AB projemize yeniden hayatiyet kazandıralım.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap