AZ KONUŞALIM, GÜCÜMÜZÜ İCRAATLE GÖSTERELİM

 

Prof.Dr.A.İlter TURAN

                                                                    SİYASET PENCERESİ

Dış politikamızdaki son dönemlerde gözlenen canlılık geçmişte alışık olmadığımız bir durumdur. Senelerce dikkatleri iç politikaya odaklanmış bir toplum olarak yaşadık. Bunda şaşılacak birşey yoktu. Soğuk Savaş döneminde bir ülke hangi blokun parçasıysa, dış ilişkilerini o blokun genel politikası sınırları içinde yürütür, blok dışında çok yönlü ilişkiler geliştirmek konusunda dar alana sıkışırdı. Ayrıca, Türkiye’nin o yıllardaki iktisadi imkanlarıyla etkin dış politika yürütmesi zaten olanaksızdı. Dış alem gelirlerimizin yetmezliği, ithal ikamesine dayalı ekonomimizde sık sık tıkanıklıklar doğurur, değil başkalarını etkilemek, kendimizi muhtac-ı himmet durumlarda bulurduk.

 

24 Ocak 1980 sonrası ekonomimiz büyümeye başladı. Sancılı, krizlerle ilerleyen bir süreç sonunda dünya ekonomileri sıralamasında ön sıralara yerleşiyoruz. Konumumuzun daha da ilerlemesi bekleniyor. Diğer taraftan, Soğuk Savaş’ın  bitimiyle, iki kutuplu dünya yerini karmaşık ve nitelikleri henüz yeterince belirginleşmemiş bir dünyaya bıraktı. Bu ortamda, Türkiye kendisini çevreleyen bölgelerle daha yoğun iktisadi ve siyasi ilişkiler kurmuş bulunuyor. Komşularla ilişkileri sıklaştırmak, daha önce zayıf bağlarımız olan bölgelerle daha kapsamlı ilişkilere yönelmek, mevcutları geliştirmek faal olmayı gerektiriyor. Dikkat ederseniz salt dış işleri bakanımız değil, başbakanımız ve cumhurbaşkanımız da sık seyahat ediyorlar, ülkemizin çevre bölgelerde ve dünyadaki yerini güçlendirmeye çalışıyorlar.

 

Dış politikamızın daha faal olması hem doğal hem istenen birşey. Ancak bu süreçte bazı sorunlar da ortaya çıkmıyor değil. Size beni rahatsız  iki “ufak” sorundan bahsetmek istiyorum. İlkin, büyüklerimiz sık sık “Biz güçlü bir ülkeyiz, önemimiz çok arttı, herkes bize danışıyor, bizi çok takdir ediyorlar,” diye değerlendirmelerde bulunuyorlar. Ben aldığım terbiye icabı, kendimi methetmek yerine, olumlu nitelendirmelerin başkaları tarafından dile getirilmesini doğru ve inandırıcı bulurum. Hatta, iltifatta cömertlik düzeyi olağanın üzerine çıkınca, bunun halisane olmayan bir yönlendirme çabası olabileceği aklıma gelir. Pek haddim değil ama, bana sorulsa, “Bırakın bizim için başkaları olumlu konuşsun, ama bunların da aktarıcılığını siyasi liderlerimiz kendileri değil, iltifatın sahipleri yapsın,” derim. Kendini iltifatlara kaptıran kişi ve kadroların, güçlerini abartılı olarak değerlendirmeleri, eksiklik ve kusurlarını görmemeleri, dolayısıyla hatalara sürüklenmeleri olasılığı yüksektir.

 

İkinci sorun, dış politikanın itinasız, önceden iyi tasarlanmamış, iyi hazırlanmamış projeler ve hatta beyanat kaldırmayacak bir alan olmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle belagatı kuvvetli, irticalen heyecanlı konuşmalar yapmaya yatkın, heyecanlanınca hazırlanmış metinlerin dışına çıkarak coşkulu sözler sarfeden başbakanımız, yine haddim olmayarak, beni endişeye sevketmektedir. Füze kalkanı konusunda “tetik bizde olmalı” diyerek konuyu belki iyi inceleme fırsatı bulamadığını gösterirken, Lübnan’da “Schengen kuralım,” diyerek de önceden tasarlandığını sanmadığım netameli bir konuyu gündeme soktu.

 

Artan gücümüzün kullanımını iyi tasarlamalıyız. Az konuşalım, gücümüzü icraatimizle gösterelim.  Yoksa,  kaynaklar heba olur. Geriye sadece yarattığımız sıkıntılar kalır.

 

 

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap