KENDİNİ BÜYÜK SANAN KÜÇÜK ÜLKE

KENDİNİ BÜYÜK SANAN KÜÇÜK ÜLKE

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

 

Bir ülke, bir kurum, hatta bir şirket, kendisini büyük yapan özellikler ortadan kalktıktan sonra dahi bir süre büyüklük iddiasında bulunabiliyor. Onun daha önceki büyüklüğünü bilenler de başlangıçta bu büyüklüğün sona ermekte olduğunu algılamayıp, geçici ve aşılabilir bazı sorunlarla karşılaştığını zannedebiliyorlar. Fakat gerçeklerin uzun süreler saklanması mümkün değil. Sık sık olumlu imajın geçerliliğini ne oranda koruduğunu sorgulama vesileleri ortaya çıkmağa başlayınca, bir gerilemenin söz konusu olduğu belirginleşiyor. İster bir üniversiteden ister bir ülkeden söz edelim, durum farklı değil. İnsan büyüklüğün elden gittiğini kolay anlayamıyor, anlasa da kabul edemiyor.

 

         Evet, belki büyüklüğün elden gittiği kolay anlaşılmıyor ama dikkatli bir göz için bir takım ipuçlarını yakalamak pek de zor olmayabilir. Örneğin, gerileyen kurum ya da ülke, karşılaştığı sorunlarla başetmek yerine onlardan kaçmaya çalışıyor. Bir yandan sorun yokmuş gibi hareket ederken ya da sorunları küçümserken, diğer yandan toplumu kolay ve zahmetsiz çözümlerin mümkün olduğuna inandırmaya gayret ediyor. Halbuki, bu aşamadaki esas sorun, sorunlardan kaçmak. Tabii, sorunlardan kaçmanın yolu çok. Yollardan biri gündemi önemsiz, lüzümsuz başka meselelerle kalabalıklaştırmak, dikkatleri ciddi sorunlardan uzaklaştırmak. Sık başvurulan bir başka yöntem ise çevre ile olan ilişkileri germek, ideolojik, kültürel kutuplaşmalara başvurmak.  Örneğin, dikkat edin, yöneticileri ideolojik mücadelelere en fazla yatkın üniversiteler, genellikle nitelikleri zayıflayan, diğerlerine karşı rekabetçi konumlarını kaybeden ya da baştan itibaren böyle bir konum geliştiremeyenlerdir. Gerileyen bir kurum veya ülkenin kendi büyüklüğü ile övünmesi, kendini fazla beğenmesi, başkalarını küçümsemesi yanında çok alıngan olması da söz konusudur. Aslında böyle bir tavrın ardında kendine eskisi gibi  güvenememenin yattığı bellidir. Gerilemek, artık eskisi gibi etkili olamamak, başkalarının sizin önünüze geçeceğini sezmek, gelecekten korkmak anlamına geliyor. Bu duruma düşenin özüne güven duyması zaten doğal değildir.

 

Büyüklüğün kaybolmakta olduğunun bir başka tezahürü de geniş düşünmenin yerini dar düşünmenin alması, ortamın muhafazakarlaşmasıdır. Bizansın çöküşünü inceleyenler, ülkenin zayıfladıkça hoşgörülü bir ortamdan uzaklaştığını, her işte katı kalıpların hakim olmaya başladığını, mozaiklerde bile dini olanlar hariç herhangi bir temanın işlenmesine izin verilmediğini belirtirler. Geleceğe güvenle bakamayanların uzun vadeli hesaplar yapmaktan kaçınmaları, kısa vadeli çıkarları ön plana alarak hareket etmeleri,  gerilemeye sırasında rastlanan başka bir tipik özelliktir. Görüyorsunuz, biraz imali fikreylemeye başlayınca, büyüklüğün elden gittiğini saptamamıza yardımcı olacak göstergelere ulaşmak zor değil.

 

         Herhalde bu tartışmaya neden girdiğimizi sezdiniz. Yazının başlığı zaten ipucu veriyor. Şu sıralarda geçmişte daha büyük olduğu genel kabul gören bir ülke, büyüklüğünü yitirme yolunda ilerlerken, gerileyişini teyit eden bir sürü davranış sergiliyor. Bir bakıyorsunuz, yapımını kendisinin üstlendiği ve kendine göre şekillendirdiği bir Avrupa Birliği anayasasını kendi halkına kabul ettiremiyor. Bir bakıyorsunuz, kendi ülkesinde yaşayan ve kendi ihmali sonucu topluma uyum sağlamakta zorluk çeken insanlara yaptığı kötü muamele olaylara yol açınca sertleşiyor, kusuru yabancılarda arıyor. Ülkeyi onlardan arındırırsa huzur bulacağını sanıyor. İktisadi refahını devam ettirmesinin yabancılarsız mümkün olmadığını ifade bile edemeyecek kadar korkak. Pekiyi, bütün bunlardan bize ne? Efendim, giderek çaptan düşmekte olan bu ülkenin ufak hesaplar peşinde koşan bir kısım politikacıları ülkemize ve insanına saygısızlığı en üst düzeye tırmandıran bir tasavvura yönelmiş durumdalar. Türklerin Ermenilere soykırım yaptığını inkar edene beş yıla kadar hapis, ayrıca yüksek miktarda para cezası verilmesini öngören bir tasarıyı yasalaştırmaya uğraşıyorlar. Bir kısım Fransız veya başka ülke vatandaşı Fransa hudutları içinde, Türklerle Ermeniler arasında geçen olayları şu veya bu sıfatla niteleyebilirler. Sorun bu değil. Bilgi eksikliğinin yaygın olduğu, hergün farklı değerlendirmelerin yapıldığı, önyargılı değerlendirmelere fazlasıyla açık bir konuda tek yorumun doğruluğunu yasalaştırarak, diğerlerini suça dönüştürmek, böylece konunun da üstünü örtmek ciddi bir sorun. Üstelik bu girişimin, kısa bir süre önce sömürgeci Fransa’nın Cezayir bağımsızlık savaşında yaptıkları katliamı tescil eden bir yasa önerisi karşısında, yasama kurumlarının tarih yazamayacağının ileri sürüldüğü bir ülkede yapılıyor.

 

         Sonunda önerge yasalaşır mı bilmiyoruz! Yüksek olmasa da, böyle bir ihtimal var. Kısa vadeli hareket eden bir kısım politikacı bir miktar oy için, kendi inandıklarını beyan ettikleri değerleri ihlal etmeye hazır gözüküyorlar.  Arkalarında başkan olma hayalleri kuranlar bile var. Başarılı olurlarsa, Türk-Fransız ilişkileri sarsıntı geçirir, muhtemelen bir dönem sonra düzelir. Bu arada, Fransız yargısının konuya ilişkin kararları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden de döner. Lakin yasayı önerenlerin böyle incelikler umurlarında değil.  Bence en önemli sonuç, zaten büyük devlet olmaktan uzaklaştığı yavaş yavaş ortaya çıkan Fransa’nın bu gidişinin bir defa daha doğrulanmasıdır. Kendini büyük sanan, küçülen bir ülkeyle karşı karşıyayız gibi geliyor bana. Derin üzüntülere garkolmamız için neden yok. Onların akıllarını başlarına toplamaya ihtiyaçları var, bizim değil.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap