DEMOKRASİ,VE YÖNETİŞİMDE ALINACAK YOL AZ DEĞİL

DEMOKRASİ,VE YÖNETİŞİMDE ALINACAK YOL AZ DEĞİL

 

 

 

 

 

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi 

 

Demokrasi ülkemize toplumsal bir mücadele sonunda değil de, İkinci Dünya Savaşı ertesinde dünya konjonktürünün bir hediyesi olarak geldiğinden, demokratik süreçleri kullanarak isteklerimizi gerçekleştirmek konusunda pek başarılı olamıyoruz. Biz demokrasiyi kimin iktidara geleceğini belirleyen bir yarışma olarak algılıyoruz. Seçimler bitince uzun süren bir demokrasi tatiline giriyoruz. Son yıllarda demokrasinin bir parçasının bireysel özgürlükler olduğunun bilincine azçok vardık. Biraz iç gelişmeler, biraz AB’nin teşvikleri sayesinde, yasalarımızın bireyin hak ve özgürlüklerini daha fazla gözeten bir düzeye getirilmesine çalışılıyor. Fakat yine de demokratik süreçlere katılmak konusunda hepimizin özürlü olduğunu teslim etmemiz gerekiyor. Biz demokratik kanalları kullanarak siyasi kararların oluşturulmasında rol almak yerine, oluşturulan kararlardan yakınmayı, onları protesto etmeyi yeğliyoruz.

 

         Sizler de izliyorsunuz. Son günlerde 1 Nisan’da yürürlüğe girecek yeni Türk Ceza Kanunu’na ilişkin bir kıyamettir kopuyor. Özellikle basınla ilgili hükümlerin, basın özgürlüğünü ciddi biçimde tehdit ettiği ifade ediliyor. Kıyameti koparan bir başka kesim kolluk kuvvetleri. Bu yasanın suçluyu yakalamayı olanaksızlaştırdığından, ülkemizin büyük kentlerini saran asayişsizliğin daha da artacağından endişe ediliyor. Organize suçların denetimden çıkabileceği dile getiliyor. Bir hususu çok merak ediyorum. Bu yasayı olağan usüllere uygun olarak parlamentomuz çıkardı, sonra prosedür tamamlandı. Yasa gelecek aybaşında yürürlüğe girecek. Yasanın yapılması sırasında bunun doğuracağı olumsuz sonuçlar hakkında kıyamet koparılsa daha iyi olmaz mıydı? O zaman belki şu anda ileri sürülen bir takım sakıncalı hükümler metinden ya tamamen çıkarılır ya da sakıncaları giderilecek biçimde değiştirilebilirdi. Şimdi iş bitmiş, yakınmalar, ayılıp, bayılmalar.

 

Hükümetin çıkmış bir yasayı daha yürürlüğe girmeden yeniden değiştirmesini beklemek herhalde pek gerçekçi olmaz. Bir kere, yasanın değiştirilmesini kabullenmek, hükümetin hatalı hareket ettiğini teslim etmesi demektir ki, herhangi bir hükümetin buna kolay yanaşmasını bekleyemeyiz. İkinci olarak, şayet çıkan yasalar karşısında beliren şikayetlere ve girişilen protestolara bakılarak, yasaların yürürlüğe dahi girmeden değişmesi kabul edilecek olursa, böyle bir davranışın bundan sonraki yasalar karşısında da


protestoları davet edeceğinden kuşkunuz olmasın. Ne de olsa, her yasa bir kısım kişileri memnun ederken, bazılarını da üzer. Her üzülen yasa değişikliği ister ve bunu başarabilirse, yasa yapma işi rotasından çıkar. En iyi yol, yasa daha tasarı halinde iken değişmesi için gayret göstermektir. Bu ise bir demokrasi terbiyesi gerektiriyor. Özellikle sivil toplum kuruluşlarının kendilerini ilgilendiren yasaların yapımı sırasında, tasarı henüz oluşturulurken bakanlık seviyesinden başlayarak devreye girmeleri ve her aşamada kendi taleplerini, bekleyişlerini

dile getirmeleri lazım. Demokrasi her gruba siyaset sürecine katılma fırsatı veriyor ama katılıp katılmama her birinin kendi bileceği bir iş. Katılmaya karar vermek ve bunun gereklerini yerine getirmek ise, demokrasi terbiyesinin bir fonksiyonu.

 

         Gelin biraz da madalyonun öbür yüzüne bakalım. Hükümet değişik alanlarda yasalar hazırlıyor, düzenlemeler yapıyor. Bunlar yapılırken, toplumun ilgili kesimleriyle iletişim kurmak, durumu enine boyuna değerlendirmek, hem yasa yapımında hem uygulamada ortaya çıkacak sorunları önceden kestirmek, hataları, yanılgıları önlemek bakımından uygun olmaz mı? Keza, demokrasi biraz da farklı tercihleri olanlar arasında bir uzlaşı sağlama, herkesce kabul edilebilecek çözümler üretme sanatı değil mi? İktidarda olmak, kendi yandaşlarınızdan başka kimseyi dinlememek gibi bir zorunluğu da mutlaka beraberinde mi getiriyor? Sonra, muhalifiniz olsa bile, farklı görüşlerin ve değerlendirmelerin sahiplerine kendilerini ifade için uygun bir ortam oluşturmak, iktidarı zaafa mı uğratır? Mesela, TCK hazırlanırken tasarıyı muhtelif basın kuruluşlarına göndererek görüş alınması ve böylece günümüzdeki tartışmanın önlenmesi kötü mü olurdu? Pek sanmam. Ama, kimin iktidarda olduğuna bakılmaksızın, bizde uygulama bu.

 

Yasa yapımında hükümetlerin çoğu zaman sergilediği ihmalkarlık, yönetişim zaafı ya da eksikliği dediğimiz ve yürütmeyi de yakından ilgilendiren bir olgunun tezahürü. Size bir iki örnek daha vereyim. İlkin, iyi düşünülmeden vaadedilen bir yatırım teşvik sistemi sevinç yerine kızgınlık, çözüm yerine sorun ve rahatlama yerine gerilim yarattı. Henüz tartışmalar devam ediyor. Yasa çıkarılamadı, Yasadan vazgeçmek ise itibar kaybına yol açabilir diye endişe ediliyor. İkinci olarak, iyi tasarlanmadan SSK Hastanelerinin Sağlık Bakanlığı’na devri sonrasında vatandaş tedavi için gittiği yerde devlet dairesindeki iş takipçisi durumuna düşürüldü. Belgeler, fotokopiler, imzalar, mühürler. Neden sonra fotokopi ve imza sorunları giderildi de belki bundan sonra insanlar daha rahat tedavi olacaklar.

 

Demokraside ve yönetişimde alınacak bir hayli yol var. Siz ne dersiniz? 

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap