TARİHİN KÖTÜ KULLANIMI

 

Siyasal liderlerimizin günlük mücadelelerinde birbirini yıpratmak için başvurdukları kaynaklardan biri de tarih. Tarih derken kısa vade önce gerçekleşen olaylardan söz etmiyorum. Günümüzden elli ila seksen sene önce gerçekleşmiş olayları kastediyorum. Size son günlerden örnekler. Başbakanımız ana muhalefet partisinin iki savaş arasında Faşizm’le işbirliği yaptığını söylüyor,  Mussolini’ye gönderilen iltifatkar mesajları okuyor.  Yine Sayın Başbakanımıza göre, kendileri Menderes geleneğinin temsilcisidirler, aynı siyasi çizginin devamıdırlar.

         Tabii, bir taraf tarihi günlük siyasetin bir aracı olarak kullanınca, diğerleri de aynısını yapıyor. Ana muhalefetimiz de tarihi açıklamalarda bulunuyor, örnekler veriyor, başbakanımızı tarihi bir takım kişilerle mukayese ediyor, olaylarla ilişkilendiriyor.

Tarih siyasette kullanılmak istenirken iki temel hataya düşülüyor. Birincisi, olaylar eksik aktarılarak veya bilgiler saptırılarak, yeniden kurgulanarak yansıtılıyor. İkincisi, olaylar içinde cereyan ettikleri ortamın dışına çıkarılıyor. Bu hatalar bazen kasıtlı, bazen konuyu yeterince bilmemekten kaynaklanıyor. Tabii, hata bilinçli yapılıyorsa, ahlaki nitelikli bir sorunla karşı karşıyayız. Bilgisizlikten kaynaklanıyorsa, doğru bilgileri edinmek bunları kullananların görevidir.

Değerlendirmemize birinci tür hatadan başlayalım. Bir örnek maksadı ifadeye yeterli olacaktır. Mevcut iktidarımız ve önceki orta sağ partiler, romantik bir anlatımı benimseyerek, Demokrat Parti dönemini Türk demokrasisinin altın çağı olarak nitelemek eğilimindedirler. Türkiye’de barışçıl bir yoldan siyasi rekabete geçilmiş olması sevindiricidir. DP bu değişimin aracı olmuştur. Ancak, şurası da kesindir ki, şayet İsmet İnönü değişimi desteklemeseydi, 1946-1950 dönemindeki geçiş muhtemelen gerçekleşmezdi. Bundan daha da önemlisi, DP adına uygun davranan bir iktidar olamamıştır. Demokrasiye hiç yakışmayan işler yapmıştır. Muhalefeti birçok bakımdan kısıtlamış, baskı altına almış, ezmeye çalışmış, insanları kendisini desteklemeye zorlamıştır. Özgürlükleri genişlettiği de pek doğru değildir. Tahminimce, Milli Görüş Teşkilatı Menderes döneminde kurulmuş olsaydı kapatılır, yasaklanırdı. Aslında, tarihe bakarak, bir dönemde yapılan hataları tekrarlamamaya çabalamak, o döneme sahip olmadığı olumlu nitelikler atfetmekten evladır. Ama biz tarihi tahrifle siyasi fayda sağlamayı tercih ediyoruz.

Gelelim ikinci hataya. Yine örnekle açıklayalım. Dış siyasette devletler, yaşadıkları dönemdeki uluslararası güç dağılımına bakarak kendi hedeflerini elde etmeğe gayret ederler. Bu bakımdan, Türkiye’nin Mussolini’ye iltifatı Başbakanımızın Beşar Esad’a iltifatlarına benzemektedir. Ülkemiz, güvenliğini sağlamak endişesiyle, söz konusu dönemde o ülkede kimin iktidarda olduğuna bakılmaksızın İtalya ile iyi geçinmek zorundaydı. Türkiye savaş dışında kalmayı böyle bir politikayla başardı. O dönemin iktidarının davranışını, bağlamından çıkararak Faşizm özlemiyle çağrıştırmak ve bunu günümüzdeki muhalefeti suçlamak için kullanmak pek isabetli görünmüyor.

Tarihin bir siyasi kanat tarafından kötü kullanımı, diğerlerinin de kötü kullanımını teşvik ediyor. Geçmişin yarattığı ayrışmaları zamanın iyileştirmesini engelliyor, onların derinleştiriyor. Bu tutumun getirdiği kısa vadeli kazançlar, doğurduğu uzun vadeli kayıplara göre azdır. Bilmiyorum, sayın büyüklerimiz durumu farkındalar mı? 

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap