ABD İLİŞKİLERİNİ MÜTTEFİKLİK SINIRLARI İÇİNDE YÜRÜTMELİYİZ

ABD İLİŞKİLERİNİ MÜTTEFİKLİK SINIRLARI İÇİNDE YÜRÜTMELİYİZ

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Washington’da Mart’ın son haftasında japon kirazı ağaçları çiçek açar. Bir hafta kadar kentin ağaçlık alanları pembe-beyaz bir örtüyle kaplanır. Kente yakın Reagan Havaalanı’ndan kalkan bir uçaktan kenti seyredebilirseniz, unutulmaz bir manzarayle karşılaşırsınız. Acaba bu güzel bahar manzarası Türk-Amerikan ilişkilerini de tanımlayabilir mi? Sorunun cevabı kolay verilemiyor!

 

Geçtiğimiz hafta içinde Amerikan-Türk Konseyi Washington’daki yıllık toplantısını yaptı. Toplantıya iş dünyasından, devlet kurumlarından, az da olsa diğer faaliyet alanlarından katılanlar oluyor. Genel oturumlarda iki ülke arasındaki ilişkilerle ilgili siyasi nitelikli konuşmalar, değerlendirmeler yapılıyor. Paralel yürüyen ihtisas oturumlarında ise iş ilişkilerini geliştirmeyi amaçlayan sunuşlar egemen. Örneğin, merak saikiyle bir bölümünü izlediğim inşaat işleri toplantısında, ABD ordusunun inşaat işlerini yürüten dairenin yetkilisi, ordunun dünyanın muhtelif yerlerinde açacağı ihaleler hakkında bilgi veriyor, ilgilenen firmaların nasıl bilgi edineceği, ihaleye katılma yeterliliği elde edeceği ve katılabileceğine açıklık getiriyordu. Anlaşıldığı kadarıyla, koşulları yerine getiren herhangi bir Türk firması bu ihalelere katılabiliyor.

 

Siyasi ortamı değerlendirmek için daha çok genel oturumlara bakmak gerek. Bu yılki toplantının en önemli olayı Birleşik Devletler’in yeni savunma bakanının toplantının ikinci günü öğle yemeği sırasında yaptığı konuşmaydı. Hemen belirtelim, 1 Mart Tezkeresinin parlamento tarafından reddinin yarattığı kızgınlığı aşamayan eski bakan Donald Rumsfeld’in böyle bir toplantıya gelmesi bir yana, üst düzey yetkilileri bile göndermesi söz konusu olmamıştı. Yeni bakanın, göreve başladıktan sonra bu nitelikteki toplantılardaki konuşmalarının ilki için Amerikan-Türk Konseyi toplantısı seçmiş olması dahi önemli bir yaklaşım değişikliğinin başladığını gösteriyor. Sözleri dikkatle seçilmiş ve hoş esprilerle bezenmiş konuşmasında Bakan Gates ülkesinin Türkiye’ye bir müttefik olarak verdiği değeri ifade ederken, ülkemizin de ilişkilerde bir müttefike uygun biçimde davranmasının beklendiğini de zerafetle ifade etti. Bakanın, bazı liderlerimizin ABD yetkilileri ile fikir ve siyaset alanlarında farklı düşündükleri zamanlarda verdikleri itinasız, hatta hasmane


beyanlardan rahatsız olduklarını ifade etmek istiyor herhalde diye düşündüm. Galiba haksız değil. Kurtlar Vadisi Irak filminin galasına smokinini giyerek giden ve eleştirel demeçler veren bakanlarımızın, Amerika’nın değer verdiği bir müttefikinin soykırım yaptığını ileri süren hükümet başkanlarının yarattığı rahatsızlığı anlamak için sadece benzerinin Amerikan yetkilileri tarafından Türkiye’ye dönük olarak yapıldığını tahayyül etmek yeterli oluyor.

 

Bakan, İran’la olan ihtilafların giderilmesinde müzakere yolunun tercih edildiğini ifade ederken, İran rejiminin nasıl bir rejim olduğuna ilişkin düşüncelerini örnek vererek açıkladı. Geçmişteki uzlaşma deneylerinin, uzlaşmaya yanaşan İran yetkililerinin görevlerini kaybetmeleri ve cezalandırılmalarıyla sonuçlandığını hatırlattı. İran’ın nükleer silah imal etme yönündeki çabalarına karşı Birleşik Devletler’in ısrarla karşı koyacağı, uygulanacak tedbirlere Türkiye’nin de katılmasını beklediği ima etti. Hükümetimiz, yapmak istemediği bir takım tercihlerle karşı karşıya kalabilir. Konsey toplantısında ve toplantı dışında yaptığım görüşmelerde hep aynı bekleyişin yaygın olduğunu gördüm. İran’ın nükleer silah edinmesinin salt Amerika’nın değil, Batı İttifakının bir sorunu olduğu düşünülüyor ve Türkiye’nin de İran’a uygulanacak yaptırımlara duraksamadan katılması bekleniyor. Bu konuda AB ile ABD’nin aynı yaklaşımı paylaştığı hatırlanacak olursa, Türkiye’nin de müttefikleriyle birlikte hareket etmesi gerekecektir. Herhalde Türkiye de İran’ın nükleer silah geliştirmesini  arzulamamaktadır. ABD İran gazının da Türkiye üzerinden dünya piyasalarına ulaştırılmasına da karşı. Ülkemizin Azerbaycan ve Orta Asya’dan gelecek doğal gaz için koridor olmasını destekliyor. Batı’nın enerji kaynaklarının çeşitlenmesini isteyen Amerika’nın İran gazına ilişkin tutumundaki isabet tartışılabilir ama şimdilik politikaları bu. Türkiye’nin bu bekleyişe olumlu yaklaşması olanaksız denecek kadar güçtür.  Dolayısıyla ilişkilerde sıkıntılı gelişmeler bizi beklemektedir.

 

  Amerika ile olan ilişkilerimizde bazen farklı düşüncelerimizin olacağı ve farklı siyasetler izleyeceğimiz anlayışı artık yerleşiyor. Her iki ülkenin de kendi uygun gördüğü yolu izlemesi tabiidir. Ancak, bunun müttefiklik sınırları içinde yürütülmesine itina etmeliyiz.  Bilgilendirme, her türlü işbirliğini arama, farklılaşmayı kavgaya dönüştürmeme, zıtlaşma yerine uzlaşmayı yeğleme, nezaketi ve karşılıklı saygıyı elden bırakmamak müttefiklik çerçevesinin bazı unsurlarıdır. Bunları ihmal edersek ilişkilerde zorluklarla karşılaşırız. Her kafadan bir ses çıkan AB, Türkiye açısından yeterli bir güvenlik sağlayıcısı değil, hatta bazen güvenlik sorunlarının kaynağı dahi olabiliyor.  ABD ile iyi ilişkileri korumak, bazen sorunlu dahi olsa, güvenliğimiz için vazgeçilmezdir.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap