A.İlter TURAN SİYASET PENCERESİ
“Barış süreci” heyecanı toplumun geniş kesimlerince paylaşılıyor. Kürt sorununu aşacağımız, huzura kavuşacağımız, iktisadi hayatımızda bir patlama yaşanacağı, Güneydoğu Anadolu’ya büyük canlılık geleceği ileri sürülüyor. İnsanlarımızın büyük maliyetlerle yürütülen silahlı mücadeleden bıktıkları, bir an önce silahsız, gerilimsiz, ölüm haberlerinin gelmediği bir ortamı kurmak için yürütülen çabaları onayladıklarını anketler doğruluyor. Böyle bir ruh hali siyasi liderlerin arayıp da bulamadıkları bir durumdur. İyi değerlendirilirse, başarılı sonuçlar alınmasını kolaylaştırır. Endişem, barış sürecinin iyi yönetildiğinden emin olamamaktan kaynaklanıyor. Sürecin yürütülmesinde çok belirgin zaaflar var, bunların görmezlikten gelinmesi, karşımıza zorluklar çıkarabilecek, büyük ümitler bağlana süreçten beklenen sonuç elde edilemeyebilecektir. İlk zaaftan başlayalım. Toplumda önlemez şekilde barışa gidildiği bekleyişi yaratılmaktadır. Herkesin “barış” arzuladığı muhakkaktır, ancak bunun kendiliğinden olmayacağı, barış diyenlerin kabulde zorlanacağı acı reçetelere razı olunması gerekeceği hususu yeterince açıklanmamaktadır. Bir ankette barışa destek yüzde 58 oranında ulaşırken, bu amaçla Öcalan’la görüşmelerin yapılmasına çıkan desteğin yüzde 40’ta kalması, toplumun ne tür özverilerde bulunulması gerekeceğine yeterince hazırlanmadığı kuşkusunu haklı çıkarmaktadır. Karşımızda vatandaşlık tanımı, anadilde eğitim, yerel yönetimlerin yetkileri ve her biri aşılması güç benzeri sorunlar duruyor. Hükümetin vatandaşlarımıza mutlu sonu anlatırken, buna giden yolda özveride bulunulması gerektiğini vurgulaması zorunludur. Bu yapılmadığı takdirde ümitlerin yerini kızgınlığa bırakması işten bile değildir. Bu gözlem bizi ikinci zaafa götürüyor. Daha önce de belirttik. Hükümetimiz muhalefeti sürece ortak etmek için yeterli çaba göstermemiş, tersine küçümseme yolunu tercih etmiştir. Çözüm yolunda kamuoyunun kabulde zorlandığı bazı adımlar atılması gerekecek olursa, zorluklar ancak iktidar ve muhalefetin birlikte hareket etmesi ile çözülebilir. Aksi takdirde, şimdilik sürece yüksek destek sağlayan kamuoyu bir bakarsınız eriyivermiş. Bilindiği gibi, kamuoyu çabuk değişebilen bir olgudur, siyaset seçkinlerinin arasındaki sağlam bir uzlaşmanın yerini alacak güçte değildir. Hükümet yaygın mutabakat aramadan, ana muhalefeti ihmal ederek süreci yönetmekte ısrar etmekle karşılaşabileceği zorlukları aşmakta kendi durumunu zayıflatmaktadır. Değindiğimiz zaafların anası diyebileceğimiz konuysa bambaşka. Süreç bir kişi tarafından, sadece kendi aklına göre yürütülüyor izlenimi edinmek pek zor değil. Yanlış anlaşılmasın, Sayın Başbakanımız başkalarıyla konuşuyor, bilgiler alıyor, fakat her an canı nasıl isterse öyle yapıyor. Çizgisinde istikrar zaafı var. Bir hafta önce söylediğini bir hafta sonra değiştiriyor; sürecin ortağı diğerlerini şaşkınlığa uğratıyor. Önceden belirlenmiş politika var mı, yoksa sadece hedefler mi var, anlaşılmıyor. Yapılanları kısa vadeli siyasi kazanım hesabı belirliyor. Böyle kapsamlı bir sorunun çözümünde insanların yıllarca benimsedikleri zihni ve davranış kalıplarını aşmaları gerekiyor. Kısa vadeli destek yaklaşımıyla uzun vadeli çözüme ulaşılabilir mi? Emin olamıyorum. Bu zaaflar zihnimde denizi geçebilecekken derede boğulabiliriz korkusu uyandırıyor. Yanılmayı, sorunu geride bırakmayı gönülden istiyorum.
|