YENİ BİR MERKEZ ANLAYIŞININ OLUŞMASI GEREK!
Cumhurbaşkanı seçimi nedeniyle yaşadığımız siyasi kilitlenmenin şimdi de seçim yoluyla aşılması denenecek. Evet, muhalefetin milletvekili genel seçimlerini cumhurbaşkanı seçiminin önüne alma çabaları sonuç verdi. Eğer bir kaza olmazsa (her zaman beklenmedik gelişmeler olabilir diye okuyunuz) 22 Temmuz Pazar günü seçim olacak. Hernekadar cumhurbaşkanı seçimi süreci teknik olarak sona ermemiş gözüküyorsa da, bu noktadan sonra parlamentoda 367 milletvekilinin toplanarak seçimden önce cumhurbaşkanını seçmesi beklenmiyor. Anlaşıldığı kadarıyla, erken seçim kararı alınmamış olsaydı dahi, Meclisin cumhurbaşkanı seçememesinin neticesinde seçimlerin fiilen erken yapılması gerekecekti.
Seçimlerin nasıl bir sonuç getireceği bilinmemekle birlikte, en başarılı sonucu iktidar partisinin elde etmesi sürpriz olmayacaktır. Böyle bir sonucun cumhurbaşkanı seçimini yine iktidar partisinin inisyatifine bırakacağı aşikardır. Şimdiye kadar muhalefet partilerinin söylemi, “bizim de onaylayacağımız birisinin başkan olması gerekir, bize danışılmadı,” biçiminde idi. Muhtemelen bu tutum seçimden sonra da hiç olmazsa ana muhalefet partisi tarafından devam ettirilecektir. Ancak, olaya bir de ters tarafından bakmak gerek. İktidar partisi, herhalde, ana muhalefet partisinin belirleyeceği bir adayı kabullenmek eğiliminde olmayacaktır. Dolayısıyla, ana muhalefetin (ya da seçim sonuçlarına bağlı olarak Meclis’teki muhalefet partilerinin) de iktidar partisinin kabul edebileceği bir aday üzerinde düşünmeleri gerekecektir. Diğer bir ifade ile, uzlaşı arayışının iktidar partisi tarafından başlatılması tabii olsa bile, uzlaşmaya varmak için tüm tarafların kendi istediklerinin bir kısmından feragat etmeleri gerekecektir. Eğer şu anda karşılaştığımız durumun bir benzeri ile karşılaşacak olursak, seçmen siyasi partilerimizin hepsine kızacaktır. Başka toplumların benzer tecrübeleri, bu gibi durumların tehlikeli olabileceğini hatırlatıyor. Mevcut düzenden bıkan insanlar, herşeyi değiştireceğini ve düzelteceğini söyleyen partilerin peşinden giderler. Populist demagojinin güne egemen olmasının otoriter bir yönetim için zemin hazırlaması işten bile değildir.
Son cumhurbaşkanı seçiminde karşılaştığımız kilitlenme siyasi idi. Anayasa Mahkemesi’nin kararının hukuki bakımdan sağlamlığı uzmanlar
arasında tartışılmağa devam ediyor, siyasi kilitlenmeye bir çıkış yolu sağladığı ise kesin. Ancak, siyasi sorunlara çözüm bulmayı sık sık anayasa yargısına havale edersek, bu kurumun kutsallığını aşındırırız. Bu ise hukuk devleti olmayı özleyen Türkiye için bir felaket olur. Şimdi yine siyasi mi hukuki mi olduğu tartışmalı bir sorunlar dizisiyle karşılaşacağız. Tartışma başladı bile. İktidar partisi ve muhalefetin ANAP kolu, anayasasayı değiştirmek konusunda anlaşmışa benziyorlar. Sadece mevcut duruma tepki olan, iyi düşünüldüğünü sanmadığım, toplumda tartışılmasına zaten zaman olmayan değişiklikleri, şekil şartlarını yerine getirerek, parlamentodan geçirebilirler. Bu değişikliklerin hemen yürürlüğe girmesini de isteyeceklerdir. Cumhurbaşkanımızın bu süreci durdurması mümkündür ama sizi temin ederim, biz yeni bir hukuk tartışması içine yuvarlanacağız. Bunun hangi temele oturtulabileceğini Sayın Sabih Kanadoğlu açıklamış bulunuyor. Ümit edelim ki, bu tartışma yine Anayasa Mahkemesi’ne havale edilerek çözüme bağlanmak istenmesin.