ACABA DERDİMİZ DERİNLİKTEN ÇOK SIĞLIK MI?

ACABA DERDİMİZ DERİNLİKTEN ÇOK SIĞLIK MI?

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

 

Yıllar önce bilmediğim bir semtte bir dosta davetliyim. Dostumun oturduğu mahalleye geldim. Yol üstünde bir karakol. Arabayı önüne çektim. İçeriye girmeme bile gerek yok, kapıda bekçi duruyor. Adresi sordum. Bekçi “Ben de o tarafa gidecektim, size yolu göstereyim,” dedi. Bindi, gidiyoruz. Karşımda “girilmez” yazılı bir yol. Belli ki, gittiğim yöndeki trafik sağa sapıp bir tur yaparak tekrar anayola yola kavuşacak. Yol daralıyor diye gidiş gelişleri ayırmışlar, karşı geliş tek yön. Bekçi gayet emin: “Ağabey, sen o işarete bakma, düz git,” dedi. Ben anlamazlığa getirdim, “Düz gidecektim ama yol tek yön, girilemez,” diye direttim.  Beni biraz da küçümser bir eda ile, ısrar etti: “Ağabey, ben varken birşey olmaz. Biz takipteyken, ters yönden girme hakkımız var. Kimse birşey yapamaz.” Sohbet sürerken ben zaten doğru yola girdiğimden kurala uymuş oldum. Bekçi benden ayrıldıktan sonra, “Dünyada ne enayi adamlar var, önünü açtık, yardım edelim dedik, anlamadı!”diye düşünmüştür.

 

         Bu hikayeyi son günlerde cereyan eden derin devlet var mı, yok mu tartışmaları vesilesiyle hatırladım. Siz de izlediniz. Kimi siyasi liderimiz, derin devletten yakınıyor; kimi pek bu konuları konuşmasak, devlet yıpranır diye akıl veriyor; kimi, “varsa üstesinden gel, yoksa sen ne biçim bir hükümetsin” diye muhalefet yapıyor; kimi böyle birşey yoktur diye ısrarcı. Vatandaşın kafası karışık ancak çoğunlıuğun derin devlet bir şeyin varlığına inandığını sanıyorum. Derin devlet “gizli, siyasete seçimle gelmişlerin iradesi dışında, onların denetleyemediği, kendi gündemi olan, uygun gördüğü şeyleri, bunlar yasalara aykırı dahi olsa yapmaktan çekinmeyen; devlet kurumları içinde gelişmiş ve devlet görevinde bulunanların oluşturduğu bir örgütü” çağrıştırıyor. Bu kişiler, kendi uygun gördükleri şekilde devletin çıkarlarını, bekasını koruyor, hatta bu işleri seçilmişlere emanet edilemeyecek kadar farklı ve önemli görebiliyorlar. 

 

         Ne dersiniz? Acaba yukarda tanımladığım şekilde bir derin devletin varlığından söz edebilir miyiz? İsterseniz evet veya hayır diye cevap vermeyin, düşünmeye devam edelim. Sanıyorum, her devlet, seçimle göreve gelen ve dolayısıyla belirli aralıklarla değişmesi mukadder olan siyasilerin ufkunu aşan vadelerde neler olacağını, neler yapılması gerektiğini öngören çalışmalar yapar. Bunu göreve seçimle gelenler de tabii görürler. Uzun vade  anlayışıyla şekillendirilen politikaların, hükümetlerin değişmesine rağmen sürdürülmesi olağandır. Ancak, bir hükümet eski bir politikayı değiştirmek isterse, bunu yapabilir.Eğer, derin devlet sadece politikaların sürekliliği sağlayan kadrolara anlatmak için kullanılan bir ifade ise, sorun yok. Her ülkede aynı durum söz konusu. Ama galiba biz de kasdedilen bundan öteye birşey; kanunlara tabi olmayan ve ülkeyi kendi takdirine göre koruduğunu idda eden bir yapılanmanın varlığı kasdediliyor. Böyle bir yapı var mı der siniz?

 

         Sizin ne diyeceğinizi bilemem. Benim görebildiğim kadarıyla, devletin olağan yapısına paralel “derin” bir yapılanmaya sahip değiliz. Ancak, devletin çeşitli kesimlerinde görev almış, kimi samimi inancı dolayısıyla, kimi gücünü korumak, çıkarını gütmek için mücadele eden gruplaşmalar olabilir. Bu kişiler ve bunların oluşturdukları dayanışma grupları dönem dönem yüce maksatlara hizmet ettiklerini de iddia ederek yasaların ve genel hukuk kurallarının dışına çıkarak işler görebiliyorlar. Bir toplumda, bizde olduğu gibi, yasalara şeklen uymak ama ruhen onlara bağlılık duymamak anlayışı zaten egemen ise, bu kişi ve grupların işi daha da kolay. Bizim bekçi misal, yetkilerin kötüye kullanılması tabii oluyor. Sonuçta, tüm vatandaşlar bir grup bürokratın bir takım karışık işler yaptığını biliyor, bunların yasalara uygun olmadığını da düşünüyor ama yapacak birşey olmadığına hükmederek derin devletin varlığına inanmaya başlıyor.

 

         Önce Susurluk, en son Hrant Dink olayının dahil olduğu bir dizi olayın gösterdiği gibi, bir kısım devlet  kuruluşlarında görevli kadrolar, karşılaştıkları güçlükleri aşmak için olanaklarının yeterli olmaması ya da donanımlarının yetersizliği dolayısıyla, görvlerini yasaların müsaade etmediği yöntemleri kullanarak yerine getirmeğe çalışıyorlar. Tabii, kuralların dışına çıkmak tabiileşince, bazı kişi ve belki de kurumlar, kuralsızlığı kendi çıkarları için kullanmağa başlayabiliyor. Bu şekilde iş görmeye alışan kadrolar, birbirlerini korumaya ve kollamaya yöneliyorlar çünkü hizmet ettikleri amaç ne kadar yüce olursa olsun, yasaların ihlali suç. Mahkemelerin adalet dağıtırken öncelikle devleti korumaları bile işlenen kusurları ortadan kaldırmıyor. Halkımız ise bu işler derin devlet işleri diyerek konudan uzak duruyor. .

 

         Evet, sanıyorum derin devlet yok. Donanım, kaynak, bilgi ve beceri sığlığını ve bazen de kendi çıkarcılığını örtmek için yüce amaçlara sığınan kadrolar var. Aynı sıkıntıyla siyasetçiler de malul olduklarından, bu yozlaşmalar karşısında açık ve kesin vaziyet alamıyorlar. Kurum ve şahışların sığlığından kaynaklanan duruma bizler de derin devlet diyerek kendimizi aldatıyoruz. Asli sorunumuz derinlik değil, sığlık. Bilmem katılır mısınız?

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap