SOYUT VE GÖRECELİ DÜŞÜNME GEREĞİ

SOYUT VE GÖRECELİ DÜŞÜNME GEREĞİ

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Abdullah Öcalan’ın yargılanma süreci ile ilgili kararı, böyle bir kararın verilmesinin muhtemel olduğunun bilinmesine rağmen, değişik çevrelerde yoğun tepkilerle karşılanıyor. Bu tepkilerin karışık duyguların ürünü olduğu, bir kısmının AİHM kararı ile fazla ilgisi bulunmadığı aşikar. Öcalan ülkemizde otuz bin kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan bir mücadelenin lideri olduğu için kendisine kamuoyumuzda sempati duyulması için herhangi bir sebep yoktur. Onun lehine gibi görülen bir uluslararası yargı kararının insanlarımız tarafından memnuniyetle karşılanması da beklenemez. Kaldı ki, Türkiye’nin ülkesini korumak için yürüttüğü mücadelede, konulara vakıf olmayan, etrafta sarılacak dava arayan bir takım ecnebi siyaset zibidilerinin verdikleri yerli, yersiz demeçler, sergiledikleri davranışlar halkımızı rencide etmiş, kolay unutamayacakları izler bırakmıştır. Bir Avrupa kurumunun bir terör sorumlusu ile ilgili kararı, böyle bir ortamda verildiği için çoğu çevrede anlaşılabilir bir kızgınlığa yol açmaktadır.

 

            Kamuoyunu çabuk heyecanlandıran böyle bir durumda siyasi liderlerimizin toplumu sakin olmaya ve doğru düşünmeye sevketmeye çalışmalarını bekliyorsanız, yanılıyorsunuz. Muhalefet partilerimiz bir türlü seçmenin ilgisini ve desteğini kazanamadıkları için, her olayı iktidara saldırı vesilesi yapmayı, böylece puan toplamayı ümit ediyorlar. Sözlerini, eylemlerini, ayrıntılı olarak düşündüklerine, genel bir siyasetin bir parçası olarak icra ettiklerine dair bir ipucu yok. Halkın kulağına hoş geldiğini zannetttikleri bir takım popülist lafları peşpeşe sıralıyorlar. Neyse ki, halkımız, bazı siyasi liderlerimizin zannettiği kadar kolay ikna olmuyor. Muhalefetin seçmeni kazanma gayreti sonuçsuz kalıyor. Hükümetimiz de karışık tepkiler sergiliyor ama siyasi sorumluluk taşımasından dolayı muhalefet partilerimiz kadar sorumsuzca davranmaktan, pek kolay olmasa bile, kendini alıkoymağa çalışıyor.

 

         Basında  ve televizyonlarda yapılan tartışmalarda iki sorun dikkatimi çekiyor. Konuları bağlamdan soyutlayarak ve göreceli bir çerçevede ele almayı başaramıyoruz. Pekiyi, bağlamdan soyutlama ve göreceli çerçevede düşünmek ne demek? Son AİHM kararını örnek alarak konuyu açıklığa kavuşturmaya çalışalım. İsterseniz önce göreceli düşünmekten başlayalım. Kamuoyundaki


tartışmaları dinleyiniz ve okuyunuz, çoğunun içeriğine bakınca, Türkiye’nin Öcalan’ı yargılaması ile ilgili olarak alınan kararın özel bir karar olduğunu, Avrupa Konseyi üyesi herhangi başka bir ülke hakkkında olumsuz kararlar alınmadığına hükmedebilirsiniz. Mahkeme Türkiye’ye karşı önyargılı davransa bile (ki o da kanıtlanması gereken bir değerlendirmedir) aslında insan hakları konusunda burnundan kıl aldırmayan ülkeleri bile kusurlu bulabiliyor. Dolayısıyla, kararı mukayeseli bir yaklaşımla ele almak gerek. Sanıyorum iktidarı ve muhalefeti ile, kararın değerlendirilmesi sırasında bu hususun hatırlanmasında yarar var. Avrupa Konseyi, AİHM ve Avrupa Birliği kurumları (maalesef hepsi birbiriyle karıştırılıyor) ile ilgili sürekli olumsuz değerlendirmelerin pompalanması, Türkiye’nin Avrupa ile yollarını ayırmasını isteyenleri sevindirebilir. İlişkilerde bir kopma istemeyenlerin ise söz ve eylemlerinin biraz daha titizce seçmeleri gerekir.

 

         Şimdi de bağlamdan soyutlamayı ele alalım. Şöyle bir soru sanıyorum konuyu açıklığa kavuşturabilir. Eğer, mahkemenin hakkında karar verdiği kişi Abdullah Öcalan olmayıp, aynı yasalara göre yargılanmış ve çoğumuzun tanımadığı bir kişi olsaydı, acaba aynı tepkiyi verir miydik? Hiç zannetmem. Biz Öcalan’a dönük kızgınlığımızı ifade ederken, işlerin herkese aynı biçimde uygulanması gereken hukuk ilkelerine göre yürütülme zorunluluğunu gözden kaçırıyoruz. Örneğin, mahkemenin itiraz ettiği noktalardan biri Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde bir askeri yargıcın bulunmasıdır. Böyle bir mevcudiyetin, bağımsız yargı anlayışına uygun olup olmadığı, kimin yargılandığından bağımsız bir konudur. Bir sanığın tutukluluk halinin dört günden fazla sürmüş olması da, tutuklunun kimliği ile ilgili bir sorun değildir. Sanığın avukatlarıyla başbaşa görüşmesine izin verilmemiş olması yine onun kimliği ile ilgili olmayan bir kural ihlalidir. Dolayısıyla, yargı kararlarını değerlendirirken, daha soyut bir düzeyde kalmamız, kendimizi ele alınan vakanın özel bağlamından soyutlamamız gerekiyor. Konu, sizin ve benim dahi yargıya düştüğümüz zaman, yargı sürecinin hangi kurallara göre işleyeceği ile ilgilidir.

 

Bir olayı bağlamdan soyutlamadan ve göreceli bir yaklaşım kullanmadan  inceleme konusu yapmak, bizi doğru olmayan değerlendirmelere götürüyor. Doğru olmayan değerlendirmeler sonucu varılacak kararların ve izlenecek yolların da isabetli olması beklenemez. AİHM kararı sadece Türkiye’ye uygulanan bir  hukukun ürünü değildir, sadece Öcalan için uygulanması istenen kurallarla da karşı karşıya bulunmuyoruz. Ülkemizin da imzası bulunan bir hukuk düzenine uymamız talep ediliyor. Karar karşısında tavrımız belirlerken, bu gerçekleri unutmamalıyız.         

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap