CEMAATTEN CEMİYETE GEÇEMEME SIKINTISI
Hükümetizin muhtelif konularda başarı sağladığı inkar edilemezse de, son zamanlarda giderek daha fazla kararsızlık ve dağınıklık sergilediği, yalpalamağa başladığı da bir gerçek. Biraz bakalım ve düşünelim. Bir yandan bütçe uzun yıllar sonra ilk defa yılın ilk ayında fazla vermesi; borsanın yükselmeğe devam etmesi; henüz işsiz sayısında ve oranında ciddi azalma olmasa da, yeni istihdam yaratılması istikametinde bir hareketlilik; enflasyon oranında olumsuz bir kıpırdanma olmaması ve yabancı sermaye akışının devam etmesi. Durum pek fena gözükmüyor. Diğer yandan, hükümetin yolsuzluklara daldığına dair, kendi içinde yükselen seslerle de güçlenen iddialar. Niteliklerine bakılmaksızın her yeri kendi adamlarıyla doldurma merakı ve uygulaması, bunu yapabilmek için de bazı bazı yasal sınırları zorlama. Dış politikada inişli çıkışlı olaylar. Bir de siyasette işler rast gitmediği zaman daha güçlenen ve bilhassa büyüklerimize musallat olan bir asabiyet hastalığı. Herkesi suçlama, herkesde ard niyet arama ve olumsuz düşünceleri siyasetin gerektirdiği zerafet çerçevesinde dil ve mizah ustalığına başvurarak dile getirmek yerine kendini kaba bir sokak üslubu kullanarak ifade etmek. İnsanın cesaretinin kırılması işten bile değil.
Anahatlarını çizmeğe çalıştığım çelişkili durum karşısında belki de hükümetin de ne yapacağını şaşırdığını, anlayışla karşılanması gerektiğini düşünebilirsiniz.Haklı da olabilirsiniz ama ümit ederim ki, şimdi dile getireceğim gözlemde de bana hak vereceksiniz. Görebildiğim kadarıyla hükümetimiz dünyaya cemiyetçi değil, cemaatçi bir tavırla yaklaşmaktadır. Bundan neyi kastettiğimi bir örnekle açıklayayım. Bir kavgaya şahit olan bir bedeviye, neler gördüğünü, kimin ne yaptığını anlatması istenir. Bedevi, ifade vermeden önce tarafların hangi kabileden olduklarını sorar. Belli ki, bedevi gördüğü olayı kendisinin ve mensup olduğu kabilenin içinde yer aldığı ilişkiler ağı dışında değerlendirmek istememektedir. Onun için önemli olan olayın ne olduğuna dair doğru bilgiler vererek suçlunun belirlenmesi ve cezalandırılması değil, kendisine ve mensup olduğu kabileye, ve kendisinin ve kabilesinin iyi ilişkiler içinde bulunduğu diğer kabilelere zarar gelmemesidir. Özetle, bedevimiz, olaya cemaatçi bir zihniyet çerçevesi içinde yaklaşmaktadır. Tabii, konuya başka bir şekilde yaklaşması da mümkündü. Kendisini bir vatandaş olarak algılayabilir, olayı toplumun uzun vadeli selameti açısından ele alarak,
olaya karışanların toplumsal kimlikleri üzerinde durmak yerine gördüklerini anlatabilir, suçlu kimse cezasını çekmesini isteyebilirdi. Şayet böyle bir davranış yolunu seçseydi, davranışlarına cemiyetçi bir zihniyet çerçevesi yön vermiş olacaktı.
Cemaat ve cemiyet gibi kavramlar üzerinde durarak sizleri bir mini sosyoloji kursuna tabi tutmak gibi bir niyetim yok. Ama siz de okudunuz, hükümetimizin olaylar karşısında cemaatçi bir davranış kalıbı sergilediğini ileri sürdüm. Dolayısıyla ufak bir kavramsal açıklama yararlı olur diye düşündüm. Şimdi bu savımızı gerekçelendirmeye başlayalım. Son günlerde Maliye Bakanımızın bulunduğu görev itibariyle son derece tartışmalı nitelikte işler yaptığı ortaya çıktı. Cemiyetçi bir zihniyet çerçevesinin egemen olduğu ortamlarda, bu durumda olan bir kişinin görevinden ayrılması, kendisi ayrılmazsa, ayrılmasının istenmesi doğaldır. Hükümetimiz ise, bakanı sadece ayni camianın üyesi olmak anlayışıyla korumakta, bunun uğruna kendi partisi içindeki eleştirici ses sahiplerini dahi kınamaktan çekinmemektedir. “Bizimkini” haklı ya da haksız olmasına bakılmaksızın “onlara” karşı korumaya çalışmak tam anlamıyla cemaatçi bir tavırdır.
İsterseniz bir başka örnek üzerinde duralım. Pek yakında Merkez Bankası başkanının süresi dolacak. Şimdiki başkanın görevini son derecede profesyonelce ve başarıyla yürüttüğü konusunda genel bir ittifak var. Başkanın herhangi bir başka partinin adamı olmadığı, görevinin gereklerine göre hareket ettiği bilinse de, bir kusuru var. Hükümetin “biz” diye bildiği çevreden değil. Bu nedenle hükümetin yeni bir başkan atayacağına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Başkanın yeniden görevlendirilmesi, hükümetin de bağımsız ve profesyonel bir Merkez Bankası geleneğini benimsediğini ve devam etmesini arzuladığını gösterir, uluslararası piyasalara güven verir ama işlere cemaatçi bir zihniyetle yaklaşanlar için başkanın “iyi” olması değil, “biz”den olması önemlidir.