Prof.Dr.A.İlter TURAN SİYASET PENCERESİ İran’ın nükleer silah geliştirdiğine ilişkin tartışmalar, hafta içindeki gelişmelerle yepyeni bir mecraya döküldü. Olayın anahatlarını kısaca hatırlayacak olursak, İran’ın Birleşmiş Milletler’in kuruluşu olan Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın kurallarına uymayarak uranyum zenginleştirme çabalarına devam etmesi karşısında ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde İran’a yaptırım uygulanması kararı çıkartılması çabasına girişmiş, Konsey’in daimi üyelerini de bu konuda ikna etmişti. Konsey’in geçici üyelerinden Brezilya ve Türkiye, yaptırımların etkili olmayacağını, diplomasiye şans tanınması konusunda ısrar etmişler, İran’la teması sürdürmüşlerdi. Dış İşleri Bakanımızın ve diğer bakanlık yetkililerinin ifadelerinden anlaşıldığına göre, Birleşik Devletler’den yaptırımlara başvurulmaması için hangi şartların yerine getirilmesi gerektiğine ilişkin bilgi istenmiş, cevaben Amerikan taleplerine ilişkin “en yetkili imzayı” havi bir mektupta bunlar bildirilmişti. Brezilya ve Türkiye, bu şartların kabulü için Tahran’da uğraşmış, dil dökmüş, sonunda İran’ı razı etmişlerdi. Sayın Davutoğlu’nun anlaşmanın imzalanmasından hemen sonra, “Artık yaptırım kararına gerek kalmamıştır,” mealindeki sözleri, sanıyorum anlaşmada Amerika’nın öngördüğü şartların karşılandığını düşünmesinden kaynaklanıyor. Türkiye’nin İran’ı ikna ederek sağladığını düşündüğü başarı, kısa sürede yerini hayal kırıklığı ve kızgınlığa bırakmış görünüyor. ABD ülkemizin çabalarını takdirler karşılamakla birlikte, anlaşmanın yeterli olmadığını savundu. Güvenlik Konseyi’nin diğer daimi üyeleri de anlaşmadan yeterince etkilenmiş görünmüyor. Ülkesi hakkında duyulan şüpheleri adeta doğrulamak istercesine, İran’ın nükleer programından sorumlu kişi, “Biz vardığımız anlaşmayla uranyum zenginleştirme programından vazgeçiyor değiliz,” dedi. Konunun teknik yönünü bilenlere göre, şu anda takasa girecek 1200 kilo uranyum dışında İran’ın elinde bir bomba yapmaya yetecek kadar uranyum bulunuyor. Eğer beklenmedik bir gelişme olmazsa, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden yaptırım kararı çıkabilir. İran’la anlaşmaya öncülük eden Türkiye ve Brezilya’nın karar aleyhinde oy kullanmaları tabii olacaktır. Böylelikle, iki ülkenin büyük uğraşlar vererek gerçekleştirdiği anlaşma da boşa gidecektir. Neden böyle bir durumla karşılaşıyoruz? Birkaç ihtimal akla geliyor. İlkin, anlaşmanın bazı maddeleri Amerika tarafından öngörülmemiş, karmaşık ve teknik konuları içeren müzakereler sonucu ortaya çıkan metindeki bazı hükümler Amerika’yı tatmin etmemiş olabilir. İkinci olarak, İran’ın taahhütlerine güven duyulmamakta, Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleri arasında bir mutabakat sağlanmışken, yaptırım girişimi sonuçlandırılmak istenmektedir. İran’ın Konsey toplantısına çok az zaman kala anlaşmaya yanaşması, yaptırım tehlikesinin geçmesini öngören taktik bir manevraya yöneldiği izlenimini güçlendirmektedir. Üçüncü olarak, İran’a ilişkin yaklaşım konusunda Amerikan yönetimi de kararsızlık içindedir. Kah bir tercihi kah karşı tercihi savunanlar yönetimin kararlarında etkili olmaktadır. Ancak, bu olasılık Amerikan ve onun etkisindeki İngiliz ve Fransız davranışlarını açıklasa bile, Rusya ve Çin’in tutumuna ışık tutmamaktadır. Sanıyorum biz daha uzun süreler olanları tahlile etmeye ve anlamlandırmağa çalışacağız. Olasılıkla, hem Iran’ın hem Amerika’nın kızdığı bir ülke olacağız ama yapacak birşey yok.