A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Suriye’nin geçen hafta bir uçağımızı düşürmesi dış siyasetimizin son dönemde izlediği çizgi açısından bir kırılma noktası oluşturabilir. Olay, son yıllarda dış politikamızın üzerine bina edildiği varsayımların yeterince sağlam olmadığını göstermiştir. Herhalde, yapımından sorumlu olanlar, yeni verilerin ışığı altında dış politikamızı gözden geçirecekler, sert olmasa bile, yumuşak hareketlerle farklı bir politikaya yöneleceklerdir. Dış politikamız hangi varsayımlar üzerine bina edilmişti? İlkin, hükümetimiz komşularla sorunların müzakereler yoluyla aşılabileceğini öngörmüştü. Bu mümkün olmadı. Bugün, her komşumuzla az veya çok sorunlarımız bulunuyor. Örneğin, Araplarla sorunları aşalım derken, İsrail ile sorunlar yaşamaya başladık. Arap komşularımızla, özellikle Suriye ve Irak’la, çok sayıda sorun gündeme girdi. Ermenistan’la sorunları giderelim dedik, Azeri kardeşlerimizi kızdırdık, Ermeniler Türkiye’ye karşı bir propaganda zaferi ilan ettiler. Komşularla tüm sorunları çözmenin mümkün olmadığını, birinle olanı çözeyim derken başkalarıyla sorunlar başladığını gördük. Öncelikleri belirleyip, her konuyla uğraşmamak gerek.. İkinci olarak, Orta Doğu ülkeleriyle tarih-din bağlarının bizi bu ülkelere yakınlaştırdığını, eski hükümetlerin Batı’ya yakın politikalarının aramıza ayrılık soktuğunu varsaydık. Türkiye’nin bölgedeki tarihine Arap ülkelerinin farklı biçimde yaklaştığını, bizim ortaklık olarak gördüğümüzü, onların boyunduruk olarak yorumladığını anlamak istemedik. Üstelik Araplar kendi içinde uluslara bölünmüşlerdi, geçinemiyorlardı, ama başkalarına karşı dayanışma gösterebiliyorlardı. Dikkat edin, Suriye’nin Türk uçağını düşürmesi karşısında Orta Doğu’nun herhangi bir yerinde ülkemize güçlü bir sempati sergilenmedi. Üçüncü olarak, Orta Doğu ülkeleri arasındaki sorunlarda taraflara eşit mesafede kalabileceğimizi varsaydık, düzen kurucusu olmak istedik. Ancak bölgede düzeni kuracağız derken taraf olduk. Şimdi kimse Türkiye’yi bölgede düzen kurucu veya arabulucu olarak düşünmüyor. Kimi ülke tarafından dost, kimi ülke tarafından hasım görülüyoruz. Dördüncü olarak, dünyadaki mevcut güç dağılımındaki dengesizlikleri artık iki kutuplu olmayan dünyada, artan iktisadi gücümüze güvenerek, değiştirmeyi öngördük. Rusya ile işbirliğini geliştirdik. Enerjimizin büyük bölümünü bu ülkeden alarak, oraya bağımlı olduk. Yetmezmiş gibi, ilk nükleer santralımızı da komşumuza emanet ettik. Böylece, Rusya’nın büyük stratejisini değiştirmesini bekledik. Suriye olayı, kendi stratejisine aykırı düştüğü zaman, Rusya’nın bize fazla dostluk göstermeyeceğini kanıtladı. Örneğin, dostumuz Suriye’nin uçağımızı düşürmesi karşısında bir bardak soğuk su içmemizi öneriyor. Nükleer programını anlayışla karşıladığımız İran da farklı değil. Son olarak, demokrasi havarisi kesildik. Demokrasiyi Orta Doğu’nun en geri kalmış geleneksel rejimleriyle işbirliği yaparak yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Bu konuda zaten seçici olduğumuz Sudan’ın Darfur’daki vahşetine karşı gösterdiğimiz anlayıştan belliydi. Burada da çok inandırıcı olamıyoruz, biraz daha fazla tutarlılığa ihtiyaç var. Dış politikada karşılaştığımız sorunlara rağmen, doğru yolda olduğumuz ısrarını sürdürüyorduk. Eleştiri dinlemiyorduk. Suriye’nin vesile olduğu musibet, bin nasihatten iyi oldu. Dış politikamızı daha sağlam temeller üzerine kurmamız gerektiğini bize hatırlattı.