KIZMAYALIM, ANLAMAYA ÇALIŞALIM

 

Prof.Dr.A.İlter TURAN

                                            SİYASET PENCERESİ

Fener Rum Patriği Bartolomeus  bir Amerikan televizyon kanalına verdiği mülakatta kilisesinin işlerini yürütmekte karşılaştığı sıkıntıları aşamamaktan yakınırken, kendini bazen çarmıha geriliyor gibi hissettiğini söylemiş. Bu sözler Türk kamuoyuna ulaşınca kıyamet koptu. Kimse Patrik’in ne demek istediği üzerinde durmadı, var mı yok mu “çarmıha gerilmek” sözü. Genelde sakin ve dikkatli kişiliği olan Dış İşleri Bakanımız bile “Türklerde çarmıha germek yoktur” diyerek Patrik’e cevap yetiştidi. Birisi çıkıp da, “Pekiyi, çarmıha gerilmek yok ama kazığa oturtmak var mıdır?” diye sorsaydı, ne diyebilirdi, merak ediyorum. Türkçesi mükemmel  olan Patrik Hazretleri’nin “çarmıha gerilme” ibaresinin Türk kamuoyunda fazla mutluluk yaratmayacağını kestirmesinin zor olmadığı düşünülebilir. Herhalde mülakatın akışına kendini kaptırmış olmalı. Ancak şunu eklemek isterim: Ben Rumca bilmem ama, bildiğim başka Batı dillerinde de çarmıha gerilmek mecazi manada zor durumda bırakılmak, cehennem azabı yaşamak anlamlarında kullanılıyor. Patrik’in sözlerinde şikayet var, hakaret yok. Dolayısıyla, memnun olmasak bile, tepkimizi daha ölçülü tutmak gerekirdi.

 

            Esas üzerinde durmamız gereken Patrik’in yakındığı konulardır. Patrikhane Heybeliada Ruhban okuklunun kapatılmasından dolayı papaz yetişmediğini, dolayısıyla muhtelif görevler boşaldıkça, buralara atanacak kimse bulunamayacağını,  kilisesinin de varlığını sürdüremeyeceğini ifade ediyor. Ayrıca, kilise vakıflarına ait mallara devletin el koyduğunu, bunların iade edilmediğini, kilisenin böylece maddeten zayıflatıldığını söylüyor. Bunlar yalan ise, Patrik’i suçlamamız tabii olur. Ancak, ben Patrik’in yalan söylediğini sanmıyorum. Ayrıca dile getirdiği sıkıntıların salt Rum Ortodoks kilisesi ile sınırlı olduğunu da düşünmüyorum. Bizim kuruluşumuzdan gelen bir sorunumuz var. Cumhuriyetimiz, Batı ülkeleri tarafından desteklenen azınlık milliyetçiliklerinin yıktığı bir Türk imparatorluğunun harabesi üzerine kuruldu. Yeni kurulan milli devlet kendi varlığını sağlamlaştırarak sürdürmek için,en güvenilir yol olarak etnik bakımdan türdeş bir toplum inşa etmeyi gördü. Müslüman olmayan azınlıkların zaman içinde ülkemizden ayrılmalarını öngören bir politika izledi. Bu Bu politika amacına ulaşmıştır. Bu süreç te, Lozan’daki taahhütlerimize uyduk, dini azınlıkların haklarını yasaklamadık ama kullanılmasını da giderek zorlaştırdık.

 

            Atatürk’ün arasında yer almamız için mücadele ettiği, İkinci Dünya Savaşı’nda sonra muhtelif örgütleri içinde yer aldığımız medeni dünya, bireylerin dini ihtiyaçlarını karşılamaları için örgütlenmelerini, eğitim kurumları, ibadethaneler kurmalarını, bu faaliyeti vakıflar aracılığı ile desteklemelerini  temel özgürlükler arasında görüyor. Farklı dinlerden olanların kamu hizmetlerinden ayırım görmeksizin yararlanmalarının, kamu hizmetine yine ayrım gözetilmeden girebilmelerinin tabii haklar olduğunu düşünüyor. Uygulamada her ülkede zorlukların, eksikliklerin ortaya çıktığı muhakkak. Ancak, başka ülkelerdeki aksamaları  ülkemizdeki uygulamaları haklı göstermek için kullanmak bizi yüceltmiyor. Başkalarına dönük eleştirilerimizi samimiyetsiz kılıyor. Eğer başka ülkelerin vatandaşlarımızın dini, kültürel haklarına saygı göstermesini istiyorsak, önce kendimiz aynı şeyi yapalım. Patrik’e kızmayalım, nelerden şikayetçi anlamaya, derdine çare bulmaya çalışalım. Hepimiz kazanırız.

 

 

 

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap