SORUNU ÇÖZELİM DERKEN DERİNLEŞTİRMEYELİM!

SORUNU ÇÖZELİM DERKEN DERİNLEŞTİRMEYELİM!

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Ülkemiz ekonomisi bir sorunlar dizisinden kaçayım derken bir başka sorunlar manzumesi ile karşı karşıya kalıyor. Uzun yıllar yüksek enflasyondan, kamu borçlarının çevrilemez oranda yükselmesinden şikayetçi olduk. Devletin tasarruflara yüksek faiz verip el koymasından dolayı özel sektörün yatırım yapma olanağını bulamadığından yakındık. Sonunda bir istikrar programı geldi, birbirini izleyen hükümetler, biraz da dış mercilerin de ısrarlı telkinleriyle, programı uyguladılar. Beklenenden yüksek başarı sağlandı. Enflasyon düştü. İktisadi büyüme hız kazandı. İhracatımız hızla arttı, daha önceleri düşünemeyeceğimiz düzeylere ulaştı. Başarılı özelleştirmeler yapılmağa başlandı. Yabancı sermaye geçmişe kıyasla ülkemize yoğun ilgi gösteriyor ve yatırım yapıyor. Bu gelişmeler karşısında sevinmek gerekiyor ama şimdi de bir başka sorunla karşı karşıyayız. Türk lirası aşırı değerlendi. Bunun  sonucunda bazı endüstrilerimiz rekabet edemez duruma geldiklerini, acil tedbir alınmazsa, yaygın bir çöküş ve buna paralel olarak da yoğun bir işsizlik yaşanacağını söylüyorlar.  

 

         Bir sorunla karşı karşıya olduğumuz belli de, sorun nereden kaynaklanıyor, çözümü nasıl olmalı gibi sorulara doğru cevaplar aramamız, hangi türden önlemlerin mümkün olduğunu iyi belirlememiz gerekiyor. Sonuçta bizi bugünkü istikrarlı iktisadi ortama götüren yollar ve ilkelerden uzaklaşılırsa, bir süredir unutmaya başladığımız sıkıntılar geri geliverir. Kısa vadede alınacak tedbirler, uzun vadeli güvensizliklere yol açarak, iktisadi gelişme çabamızı baltalayabilir.  Bazı işyerlerinin kapanmasını ve bazı insanlarımzıın işsiz kalmasını engelleyelim derken, çok daha derin bir durgunluk ve iş kaybıyla karşılaşabiliriz.

 

         İsterseniz önce soruna bakalım. Özellikle tekstil sektöründeki  bazı firmalar, Türk lirasının aşırı değerlenmesinin sonucu kar marjlarının neredeyse sıfır düzeyine gerilediğini, uluslararası piyasalarda artık rekabet etmelerinin mümkün olmadığını, Çin rekabetinin dayanılmaz bir hal aldığını, satışların gerilemekte olduğunu, Türk sanayileşmesinin başını çeken sektörün bu gidişle silineceğini ileri sürüyorlar. Acaba, sorunun başlıca kaynağı Türk lirasının aşırı değerlenmiş olması ya da Çin rekabeti midir? Kısmen evet desek de, sorunu tümüyle bu faktörlerle açıklamak yanıltıcı olacaktır. Tüm işletmeler tehlikeli


bölgede olmadıklarına göre, başarılarını devam ettirenlerin niteliklerine bakarak, zorluk çekenlerle aralarında ne gibi farklar olduğunu anlayabiliriz. Başarıyı açıklayan faktörleri belirleyebilirsek, başarısızların tedavi edilmesi kolaylaşacaktır. Örneğin, işletmelerden bazılarının küçük ve verimsiz çalışan, kötü yönetilen birimler olduğu biliniyor. Keza, azımsanmayacak sayıda işletmenin müşteri nezdinde herhangi bir ayırıcı niteliği bulunmadığı, ya da bilinen deyimiyle, markalaşamadığı da herkese malum.

 

         Dönelim çözümlere. Bazı işletme sahipleri çözümü devalüasyonda buluyorlar. Dalgalanan döviz kuru yerine yönetilen bir kurun hangi güçlükleri yarattığını, kendilerini kurtaralım derken ekonominin diğer bir dizi bölümünü batağa sürükleyeceklerini, enflasyonu geri getirebileceklerini ya farkında değiller ya da görmezden geliyorlar. Girdilerin bir bölümünün ucuzlatılması bir başka çözüm. Belki geçici bir ferahlama da sağlar. Örneğin enerji fiyatlarının Türkiye’de çok yüksek olduğu biliniyor. Keza istihdam üzerinde de hem yüksek vergiler hem de esnekliği kısıtlayan düzenlemeler var. Bunlar da ele alınabilir. Fakat en son tahlilde işletmelerin rasyonelleşmesi, cep kasa-kafa defter usüllerinin terkedilerek kayıt tutan, prodüktivite hesapları yapabilen, araştırma-geliştirmeye kaynak ayırarak ürün kalitesini yükselten ve yeni ürünler veren, üretimi esnek, değişen koşullara intibak kabiliyeti yüksek bir endüstriye dönüşülmesi gerek. Yoksa, devalüasyonun veya vergi azaltmasının getireceği geçici ferahlıklar çabucak erir, sıkıntılar yeniden başlar. Biz sağlayacağımız geçici ucuzluklarla Uzak Doğu mamulleriyle rekabet edemeyiz. Etmeye kalkışırsak zarar ederiz, fakirleşiriz. Biz kendimize rakip olarak İtalyanları, İspanyolları ve benzerlerini seçmeliyiz.. Devletin çözüm getirmesini talep ederken de, böyle bir hedefe gidebilmek için bize yardımcı olmasını istemeliyiz. Yoksa, kendi maliyetlerimizi toplumun daha üretken kesimlerine aktararak ilerlemek çıkmaz bir sokağa girmek gibidir.

 

         Toplumsal hayatın hemen her kesiminde aynı türden sorunlarla karşılaşıyoruz. Ekonomi bunun istisnası değil. Eski ve iyi olduğunu düşündüğümüz bir durumun istemediğimiz yönde değişmesini bir sorun olarak tanımlıyoruz. Eski durumun iadesini de sorunun giderilmesi biçiminde algılıyoruz. Halbuki, birçok durumda istemediğimiz değişikliklere yol açan faktörler, eski durumun iadesini de olanaksız kılıyor. Kendimizin değişmesi, yenilenmesi lazım. Önerdiğimiz önlemler ise genellikle maliyetleri başkalarının sırtına aktarmayı öngören, etkileri kısa vadeli olan, acı ilaç içerek iyileşmek yerine durumu bir süre daha idare etmeyi öngören; sorunu çözmek yerine derinleştiren nitelikte. Kısa vadeli ve yüzeysel tedbirler, uzun vadeli ve aşılması daha güç yeni sorunlar yaratır. Dikkatli olalım, kurtulalım derken batmayalım!

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap