A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Partisinin izlediği siyasi çizgiyi eleştiren iktidar partisine mensup bir milletvekili hakkında geçenlerde soruşturma açıldı. Süreç tamamlanmadan, esen havanın kendisinin partiden atılmasıyla sonuçlanacağını kestiren milletvekili, dik duran bir kişilik olduğunu beyan ederek partisinden istifa etti; anlaşıldığı kadarıyla da seçim bölgesinde konvoylarla karşılandı. Olayın seyri sırasında iktidar partisine mensup bir başka milletvekili, kızlı-erkekli ilk ve orta öğretime karşı olduğunu açıkladı. Toplumdan sert eleştiriler gelince, muhteremin kişisel görüşünü açıkladığı, beyanının partiyi bağlamadığı açıklandı. Acaba hangisi doğru? Bana soracak olursanız, ikincisi. Bir partiye mensup milletvekilleri kişisel görüşlerini açıklayabilmeli, ancak oylamalarda partilerinin çizgisinden, istisnalar hariç ayrılmamalıdırlar. İstisnalar vicdani konularla ilgilidir ve anayasamız da zaten böyle konularda grup kararı alınmamasını öngörmektedir.
Demokrasilerde, bir partinin bütün milletvekillerinin eleştirilemeyen tek bir düşünceyi savunmaları ne mümkündür ne de sağlıklıdır. Bir parti içinde cereyan eden düşünce rekabetinin, o partinin icraatını zaafa uğratmaması için parlamento gruplarında bağlayıcı kararlar alınabiliyor, böylece parti tek güç olarak hareket edebiliyor. Grup kararı alınan durumlarda, milletvekillerinin karar istikametinde oy kullanmaları zorunluluktur, farklı davranan bir milletvekiline disiplin işlemi uygulanması da normaldir. Ancak grup kararı olmasa bile, milletvekillerinin partilerinin ve iktidarda iseler hükümetlerinin çizgisinden uzaklaşmamaları beklenir. Öyle de oluyor. Parti-içi tartışma ortamının muhafazasının, partilerin zayıflamasına yol açacak bir sürecin başlangıç aşaması olmadığı kesindir.
Fakat bizde, özellikle iktidar partimizde, yönetimin hoşuna gitmeyecek şeylerin söylenmesi başlı başına bir disiplin ihlali olarak görülüyor. Bu yaklaşımla demokrasinin sağlaması beklenen kendi kusurlarını kendiliğinden giderme, toplumsal taleplere karşı uyum sağlama ve olumsuz gelişmeleri önceden belirleyerek önleme kabiliyetlerinin işlemesi de engelleniyor. Halbuki bünyesinde düşünce çeşitliliğine izin vermek, serbest tartışma ortamını korumak, bir partinin değişme uyum sağlaması, yanlış işler yapmaktan korunması için adeta bir sigorta işlevini görür.
Parti-içi demokrasinin işlemesini engelleyen yapının altında şahıs egemenliğinin önemli etkisi var. Şayet bir partinin parlamentodaki kadrolarını bir partinin genel başkanı belirliyor, adayların çoğu kendi yetenek ve becerilerinden ziyade parti başkanının karizması sayesinde seçilebiliyorlarsa; geldikleri görev kendilerine tahayyül ettiklerinden çok daha fazla imkan ve itibar sağlıyorsa; görevi kaybetmek konusunda o kadar isteksiz olacaklar; şahıs egemenliğini kabullenecek ve seslerini çıkarmayacaklardır. Böyle durumlarda, farklı ses çıkarmayı göze alanlar egemen şahsı rahatsız ederler. Doğan uyumsuzluk ise parti disiplini anlayışı harekete geçirilerek, kişilerin partiden dışlanması ile giderilir. Böylece “huzur” sağlanmış olur.
Maalesef bu anlayış bizi otoriter yönetime doğru taşıyor; az sayıda kişinin başkalarına danışmadan bilahare isabetli olmadığı daha iyi anlaşılan kararlar almalarına yol açıyor. Parti içi demokrasi işlemeyince, hatalar başlıyor, yönetim aksıyor. Parti-içi demokrasiyi güçlendirmeden demokrasimizi de geliştiremeyeceğiz amma şimdilik ufukta böyle bir olasılık gözükmüyor.