SİYASET PENCERESİ
OLGUNLAŞAN DEMOKRASİ VE OLGUNLAŞAMAYANLAR
İlter TURAN
Son haftalarda yaşadığımız birkaç olay, toplumca ulaştığımız demokrasi düzeyinde yeni bir olgunlaşma çizgisine doğru ilerlediğimizi gösterdi ve beni umutlandırdı. Ancak, birkaç diğer olay ise daha katetmemiz gereken yollar da olduğunu hatırlattı. İsterseniz önce beni iyimserliğe sevkeden olaylardan başlayalım. Başbakanımızın başarılı geçtiği anlaşılan Moskova ziyareti, refikaları hanımefendinin itinasızca kabul buyurdukları hediye mücevherler ve eşi ile birlikte kabul ettikleri pahalı ipek halı nedeniyle kamuoyunda görmesi gerekenden daha az ilgiye mazhar oldu. Başbakanımızın refikalarının bir mücevherat mağazası sahibinin kendisine verdiği pahalı takıyı kabul etmesi ve ayrıca yanında olan Moskova Belediye Başkan yardımcısının kendisine takdim edilen takıyı eşinin yanında olmadığını beyan ederek ona aktarmasına da izin vermesi, haklı olarak eleştirildi. Keza, beğendiklerini ifade ettikleri pahalı bir ipek halının da hediye olarak kabul edilmesi eleştiri oklarının hedefi oldu. Bazı istisnaları olabilir ama, basında bu konuda yapılan eleştiriler genelde ağırbaşlı idi. Sorunu başbakana kişi olarak saldırmayı amaçlayan bir yaklaşımla değil, bir siyasal etik sorunu olarak ele alıyorlardı.
Başbakanımız önce işi hafife aldı, küçümsedi. Hediyelerin söylendiği kadar pahalı olmadığını iddia etti. Fakat sonunda herhalde biraz danışmanlarının tavsiyelerine kulak vererek, belki biraz da kendi vicdanının sesini dinleyerek, yapması gerekeni yaptı. Mücevherler iade edildi. Halı da başbakanlığın demirbaşına kaydedildi. Bana soracak olursanız, halının da iadesi gerekirdi çünkü hediye başbakan ve eşinin halıya ilgi göstermeleri sonucu kendilerine hediye edilmişti. Olağan ilişkiler çerçevesinde verilmiş bir hediye değildi. Ancak yine de sevinmek gerekir. Bundan böyle gerek başbakan gerek bakanlar hediye kabulünde daha itinalı olacaklardır. Ümit edilir ki, hediye vermek isteyenler de daha dikkatli davranacaklar, başbakan ve bakanları sıkıntıya sokacak hediyeler sunmamaya gayret edeceklerdir.
Bu vesile ile, daha önce başbakanlık demirbaş defterine birşey kaydedilmemiş olduğu ileri sürüldü. Kayıt tutulması ile ilgili yasanın çıkmasından sonra başbakanlık yapmış olanlardan bazıları kendileri döneminde büyük hediyelerin söz konusu olmadığını belirttiler. Tabii, susan ve herhangi birşey söylemeyenler de oldu. Ben kendi hesabıma, yasanın çıkmasından on beş sene sonra defterin hala bir hayli boş olmasını yadırgamadım dersem, yalan söylemiş olurum. Fakat bundan sonra gelen başbakan ve diğer yetkililerin hediyeleri kayda geçirme olasılığının bir hayli yükseldiğini tahmin ederim.
Beni umutlandıran ikinci olay, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Ortodoks vatandaşlarımızın her yıl yaptıkları Haçın suya atılması kutlamalarına karşı çıkması ve bu törene verilmesi mümkün olmayan anlamalar yüklemesi karşısındaki tepkiler oldu. Öyle anlaşılıyor ki, ne denizi ne Ortodoks dinine mensup ahalisi bulunan yerlerde yetişmiş bulunan Sayın Bahçeli yanlış bilgilendirilmiş. Hayali bir mesele yaratmış, onu vesile ederek milliyetçi olduğunu zannettiği bir tür muhalefet yapıyor. Yine sevinerek belirteyim ki, istisnalar olabilir ama, basınımız olaya parti liderinin şahsını hedef alan bir suçlama ve yıpratma yöntemiyle yaklaşmadı. Tam tersine olaya bir yandan kamuoyunu bilgilendirme, diğer yandan vatandaşların inançlarına saygı perspektifinden yaklaştı. Sonuçta Sayın Bahçeli biraz tuhaf bir duruma düştü ve bu konularda “demokratik” haklarını kullanmaya devam edeceklerini ifade buyurdu. Vatandaşların inançlarına saygısızlık yaptığı, bunun da demokrasilerde yapılmaması gereken şeylerden olduğu aklına bile gelmedi. Yaşanan tecrübenin, vatandaşların dini inançlarını eleştirmenin doğru olmadığını, inançlara saygı gösterilmesinin esas olduğunu insanlarımıza bir defa daha hatırlatmasının faydadan ari olmadığını söyleyebiliriz. Belki siyasi liderlerimiz ilerde bu tür ayrımcı popülizmden sakınmaya biraz daha fazla gayret göstereceklerdir. Sebebi ise basit: Kamuoyu bu yöntemi artık basit ve inadırıcılıktan uzak buluyor.
Beni umutsuzluğa düşüren olay ise herkesce malum. Maalesef siyasetimizde ciddi bir muhalefetten yoksunuz. Nitekim MHP liderinin muhalefet diye söylediği sözler aslında muhalefetimizin fikri fakrü zaruretinin aynasıydı. Şayet bu tür davranışlar marjinal bir partiye inhisar etmekle kalsaydı, ciddiye alınması için bir sebep yoktu. Ne yazık ki, diğer muhalefet örgütlerine baktığınız zaman aynı patolojik tezahürleri görüyorsunuz. Her partiyi ayrı ayrı ele almaya olanak yok ama ana muhalefet partimizle ilgili birşeyler söylemek gerek. Partinin başında kendisine yönelen muhalefeti bir lider yenilenmesi arzusu değil de partiyi yıkmak için girişilen bir uluslararası komplo olarak gören bir genel başkan var. Rakiplerine karşı en etkin yolun onları disiplin kuruluna sevkederek partiden ihraç olduğuna inanacak kadar perspektifini kaybetmiş durumda. Fakat en şaşırtıcı olanı, yeniden genel başkan seçilme olasılığı da bir hayli yüksek. Kendileri partinin başında olsalar hangi politikaları izleyecekleri hakkında herhangi bir beyanda bulunmayan rakipler. Ne yapacaklarını bilmedikleri ihtimali üzerinde de ciddiyetle durmak lazım galiba!
Ben bu olumsuzluklar karşısında bile iyimser olmamız gerektiğini düşünüyorum. Bir demokrasinin olgunlaşması her alanda aynı hızla cereyan etmiyor. Muhalefet partilerimiz de hayatta kalabilirlerse olgunlaşacaklar. Lakin gidişle yerlerini başkalarına bırakacaklar. Demokratikleşme ise sürecek.