A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Hükümet ilköğretim okullarında kıyafet mecburiyetini kaldırdı. İcraatını yıllarca ülkemizi baskı altında tutan ve özgürlükler kısıtlayan zihniyete karşı bir darbe olarak takdim ediyor. En üst düzeyden gelen açıklamalara göre, ülkemiz uzun seneler faşist denilebilecek kalıplarla yönetilmiş. Bu vesayeti sonlandıran hükümetimiz, her alanda yürüttüğü özgürleştirme eylemini şimdi de ilköğretime taşıyormuş. Muhalefetimiz olay karşısında iki tepki verdi. İlkin, bu değişikliğin tamamen ilkokullarda kız öğrencilerin başlarını örtmelerini meşrulaştırmak için yapıldığını ileri sürdü. İkinci olarak, kıyafette uygulanan standartlaşmanın aslında gelir farklarının görünebilirliğini ortadan kaldırdığını, böylece dar gelirli ailelerin çocuklarının kıyafetlerinden dolayı bir eksiklik veya rahatsızlık duymalarını engellediğini vurguladı. Kararın toplumda servet farklarını daha da görülebilir hale getireceğini, dolayısıyla sosyal ayrışmaları sertleştireceğini iddia etti. Ana muhalefetimizin siyasette ideolojik yaklaşımlar sergilediği, bu tutumuyla kamuoyunun gündeminden uzak düştüğü, seçmeni ikna etmekte güçlük çektiği, bunun sonucunda da seçimlerde başarısız olduğu sıkça ileri sürülen bir görüştür. Buna karşılık, iktidar partisinin toplumun somut sorunlarıyla ilgilendiği, vatandaşların günlük ihtiyaçları ve dertlerine çare bulduğu, kısacası pragmatik bir siyaset izlediği, bunun karşılığını da seçmenin desteğini alarak bulduğu söylenmektedir. Fakat son zamanlarda gerçekleşen olaylar, insanı acaba iktidar partimiz ideolojik yaklaşımlara yönelirken, muhalefetimiz daha mı pragmatik olmaya başladı düşüncesine yönlendiriyor. Hükümetin kıyafet konusunda herhangi bir ciddi araştırma yaptığına ve gerçek bir toplumsal ihtiyaçla karşı karşıya bulunduğumuza dair elimizde herhangi bilgi bulunmamaktadır. Halbuki serbest kıyafetin veliler açısından doğurabileceği güçlükler, çocuklar üzerindeki olumlu ve olumsuz etkileri incelenebilir, ölçülebilir hususlardır. Kıyafet serbestisi kararı “demokratik” olduğu türünden ideolojik bir gerekçeye dayandırılmaktadır. Burada, muhalefetin başörtüsü yaklaşımına benzer bir mantık çizgisi izlendiği söylenebilir. Muhtemel sosyo-ekonomik sonuçlara işaret eden muhalefet ise iktidardan daha pragmatik bir tutum sergilemektedir. Hükümetin ideolojik yaklaşımları kıyafetle sınırlı değildir. Örneğin, son zamanlarda Başbakanımızın kamuoyuna sunduğu konular arasında televizyon dizilerine ilişkin kişisel kanaatleri gündemi doldurmaktadır. Osmanlı saray hayatının bir yönünden yola çıkarak yapılan, anlaşıldığına göre komşu ülkelerde Türkiye’de izlendiği kadar yakından izlenen bir dizi, kendisini rahatsız etmektedir. Dizinin belgesel olmayıp hayal ürünü olduğunu bir yana bırakalım, kimsenin seyretmeye mecbur olmadığı bir ürün olduğu izah gerektirmemektedir. Hükümet çevreleri ise filmin ecdadımızı yanlış tanıttığını, filmin gösterilmesinin sakıncalı olduğunu ileri sürmekte ve tedbir alınması gerektiğini ifade etmektedirler. Başka türlü ifade edecek olursak, çok yaygın izlenip beğenilmesine rağmen, kendi ideolojilerine uymaması nedeniyle dizinin gösterimden kaldırılmasını istemektedirler. Siyaset incelemeleri, somut alanlarda başarı elde etmekte zorlanan yönetimlerin kamuoylarını sembolik konularda hareketlendirerek desteklerini devam ettirmeye çalıştıklarına işaret etmektedir. Bu bilginin ışığında, hükümetimizin toplumun ihtiyaçlarına odaklı pragmatik siyasetten uzaklaşıp sembollere dayalı ideolojik siyasete kaymasını anlamlandırmak doğrusu kolay olmuyor.