A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Önceki bir yazımızda bir toplumlarda siyaset seçkini nam zevatın, içinde yer aldıkları siyasi sistemin bina edildiği ilkelere ve değerlere daha fazla vakıf olduklarını, bunları özel durumlara uygulamakta daha başarılı olduklarını aktarmıştık. Bulguya Amerika’da yapılan araştırmalarda ulaşılmıştı. Eskiden genelleme Türkiye’de de geçerli idi. Hatta benim de katıldığım bir araştırmada aynı sonuç gözlenmişti. Acaba, ülkemizde aynı türden bir araştırma bugün yapılsa sonuç tekrarlanır mı, emin olamıyorum. Siyaset seçkinlerinin, özellikle iktidar seçkinlerinin, sistemin ilke ve değerlerinin neler olduğunu bildikleri konusunda kuşkum yok. Buna karşılık, bunları özel durumlara uygulamakta ne derecede başarılılar, emin olamadığım bu. Belki görüşüme karşı çıkacaksınız. “Nasıl olur da iktidarın ileri gelen şahsiyetleri sistemin ilke ve değerlerini karşılaştıkları durumlara uygulamayı bilmezler? Büyüklerimizin çoğu üniversite mezunu, ayrıca çoğunun ihmal edilemeyecek uzunlukta siyaset tecrübesi var,” diyebilirsiniz. O zaman, müsaade ederseniz, ben de size sorayım: Bir ülke düşünün ki, en yetkili ağızları “Biz yaşam biçimine karışmıyoruz,” diyor, ama iktidar partisine mensup belediyeler içkili hizmet veren lokantalara ruhsat güçlükleri çıkarıyor, bunları şehir dışına taşımak için planlar yapıyor. Hükümet başkanı bir üniversite kampüsünde düzenlenen ama üniversitenin sadece mekan tahsis ettiği bir gençlik festivalinde bira satılmasını yasaklattıracak kadar vatandaşın yaşam biçiminin ayrıntılarıyla uğraşıyor. Bir ülke düşünün ki, hükümet başkanı diğer Müslüman ülkelere laikliği tavsiye ederken, hükümete bağlı kurumlar ülke insanlarından bazılarının inançlarının kültür olduğunu iddia edip, onların ibadethane açmalarını engellemeye çalışıyor ya da herkesten toplanan vergilerle devletin sadece bir inanca sahip insanlarına hizmet vermesiyle yetiniyor, diğerleriyle ilgilenmiyor. Bir ülke düşünün ki, gençleri okul ücretleri düşürülsün diye gösteri yaptıkları için hapse atılıyor, bilahare yürütülen yargılama süreci sonucunda ağır cezalara mahkum edilebiliyorlar. Gazeteciler düşüncelerini ifade ettiklerinde terör suçu işledikleri ileri sürülerek hapse atılıyorlar. Aynı ülkede şimdi de Cumhuriyet Bayramını farklı mekanlarda ve farklı biçimde kutlamak isteyenlere yasaklar getiriliyor. Bu hoşgörüsüz tutumdan yakınanlara da, ana muhalefet partisinin görevde olduğu belediyelere gidilerek, kutlamanın oralarda gerçekleştirilmesi tavsiye ediliyor. İsterseniz devam etmeyeyim, derdimi anlatabildiğimi umuyorum. Demokrasi ile yönetildiği ileri sürülen bir ülkede bütün bunlar oluyorsa, iktidar seçkinleri ya sistemin ilke ve değerlerinin uygulamada ne anlama gelmesi gerektiğini bilmiyorlar, ya da genel ilke ve değerleri özele uygulama becerisinden yoksunlar demektir. Tabii başka ihtimaller de var. Örneğin, siyaset seçkinlerimiz başta demokrasi olmak üzere sistemin ilke ve değerlerine inanmıyor, fakat bunun yaratacağı olumsuz etkilerden kaçmak için inanıyormuş gibi yapıyor olabilirler. Yahut kendi siyasi özlemlerini gerçekleştirmek için bunları bilerek gözetmemekte sakınca görmeyebilirler. Maalesef, her biri birbirinden kötü bu seçeneklerden hepsi aynı anda kısmen doğru olabilir. Okurlarımın Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun.