SUUDİ ARABİSTAN'LA İLİŞKİLER İVME KAZANABİLİR
Suudi Arabistan Kralı’nın Türkiye’yi ziyareti büyük bir olay oldu. Kamuoyunun dikkatini özellikle iki nokta çekiyor. İlkin, Suudi Arabistan sermaye ihraç eden bir ülke. Kralın ülkemizi ziyaretinin bu sermayenin Türkiye’ye ilgi duyduğu anlamına geldiği düşünülüyor. Hangi gazeteyi okusanız, şu kadar milyon ya da milyar dolar yatırım yapmayı tasarlayan iş adamlarından veya ticaret hacminin arttırılmasından söz ediyor. İkincileyin, kralın ziyareti magazin bir olay olarak da dikkatleri çekti. Meşruti olmayan bir monarşinin temsilcisi olan kral, dünyanın dev ülkelerinin yöneticilerinin kıskanacakları bir şaşaa ve şatafatla seyahat ediyor. Çok sayıda uçağı dolduran personel ve eşya kral hazretleri ile birlikte geliyor. Otellerde yüzlerce oda tutuluyor. Özel hazırlıklar, özel yemekler, herşey bir başka. Hatta, kral hazretlerinin program yapması bile kolay değil, günün programı kendisi ne zaman uyanırsa ona göre belirlenirmiş.
Hükümet olsun, sayın cumhurbaşkanımız olsun, Suudi Arabistan kralını çok sıcak karşıladılar. Kral da ülkemize üç gününü ayırarak ziyarete verdiği önemi göstermiş oldu. Önce siyasi merkezimizde, sonra iktisadi merkezimizde temaslarda bulundu. Basında da yer aldı. Ülkemizi ilk defa bir Suudi Arap kralı ziyaret ediyormuş. Acaba şimdiye kadar neden hiç ziyaret eden olmadı da şimdi oluyor? Konuyu merak etmek tabii olsa gerek. Kral Hazretleri ülkelerimizin kardeşlik bağları ile bağlı olduklarını ifade buyurdular. İnsan kardeşini şimdiye kadar hiç ziyaret etmez mi? Bu soruyu diplomatik bir lisanla, geçtiğimiz Perşembe günü DEİK bünyesindeki Türk-Suudi Arabistan İş Konseyi’nin düzenlediği iş yemeğinde yanında oturduğum bir Suudi yetkilisine sordum. Ziyaretin zamanı gelmişti dedi. Neden şimdi geldi diye soruyu açmama rağmen bir cevap alamadım. Dolayısıyla iş başa düştü. Kendi sorduğum soruyu kendim cevaplamaya çalışacağım.
Kamuoyunda çok vurgulanmamasına rağmen, Suudi Arabistan kralının ülkemizi ziyaretinin siyasi yönü daha ağırlıklıdır. Evet, Suudi Arabistan’ın elinde geniş yatırım fonlarının birikmiş olduğu, bunların bir bölümünün Türkiye gibi yükselen bir piyasada değerlendirilmek istediği inandırıcıdır. Ülkemize yabancı sermaye akışındaki hızlanmadan Suudilerin de etkilenmeleri normaldir. Ama bunun için krallarının ülkemizi ziyaretini gerektirdiğini sanmam. Suudilerin Batı piyasalarını eskisi kadar güvenilir bulmadıkları ve alternatif piyasalar aradıkları da söyleniyor. Türkiye bu kadar büyük bir sermaye için mütevazi bir mahreçtir ama olağan iktisadi ilişkiler çerçevesinde Suudilerin yatırımlarının çeşitlenmesine bir katkıda bulunabilir. Ziyaretin iktisadi ilişkilere ivme kazandırması beklenir ama piyasa ekonomisinin egemen olduğu ortamlarda ilişkilerin iktisadi çıkar temelinde ilerlemesi tabiidir. Çıkarlara uygun bir durum yoksa, bunun kral ziyaretiyle telafisi mümkün değildir.
Orta Doğu’da derin bir çatlak oluştu. Bunun bir tarafında bölgenin yapısını derinden değiştirmeyi tasarlayan, böylece bölgenin en nüfuzlu ülkesi olmayı tasarlayan İran var. İran büyük bir bölümü de Şii olan ezilmiş insanlara değişim yoluyla daha iyi bir düzen ve mutluluk vaadediyor. Ayrıca, değişim yönündeki potansiyeli bölgede İsrail’in ve esas olarak da Amerika’nın gücünü kırmak için kullanmaya çalışıyor. Aralarında Suudi Arabistan’ın da bulunduğu bölgenin meşruiyet zemini zayıf otoriter rejimleri kendilerini büyük baskı altında hissediyorlar. İran’ın ideolojik saldırganlığına, ülkelerin iç düzenini hedef alan terör desteğine, devrim ihracatçılığına karşı bir cephe oluşturmak gerek. Türkiye olmadan böyle bir cephenin kurulması zor olur, kurulsa bile yeterince güçlü olmaz. Yanılmıyorsam, şimdiye kadar Türkiye’ye karşı özel bir yakınlık göstermeyen Suudi dostlarımızın ortaya çıkan yeni ilgisinin altında bu endişeler yatıyor. Ancak Türkiye ile çok yönlü ilişkiler geliştirmeden güvenlik alanındaki işbirliğini hayata geçirmek zordur. İktisadi ilişkiler tarafların ortak çıkarları daha kolay algılayabildikleri bir alan oluşturduğu için genel ilişkilerin gelişmesine öncülük edebilir.
Suudi Arabistan’la ilişkilerin gelişmesinde bazı zorlukların da bizi beklediğini görmek zor değildir. Bu ülke totaliter bir rejimle yönetiliyor. Uluslararası hukukun geçerli olduğu bir ortama sahip değil. Başbakanımızın ağzından dile getirildiği gibi, iş adamlarımız vize almakta bile güçlük çekiyorlar. Bildiğim kadarıyla, bu ülkede yabancıların iş görmesi yerli ortak bulmalarını gerektiriyor. Bu zorunluluk da ihtilaflara gebe bir durumdur. Sonra, Suudi Arabistan da ideoloji ihraç etmeye meraklı bir devlettir. Türkiye’nin bundan hoşnut olacağını düşünmek mümkün değildir. Türkiye’de ağırlıklı bazı kesimlerin ilişkiler hakkında tereddüt beslediği de bilinmektedir.