AB'NİN MÜKEMMEL TÜRKİYE ÖZLEMİ
Çocukluk yıllarımda Türkiye dışarıya oldukça kapalı bir toplumdu. Yurtdışına gitmiş kişiler parmakla sayılacak kadar azdı. Böyle bir fırsata kısa bir süre için sahip olanlar dahi deneyimlerini ballandıra ballandıra anlatırlar, biz de ağzı açık dinlerdik. Ülkemizin Batısına gidenlerin anlattığı ülkeler her yönden mükemmeldi. Oralarda her yer tertemizdi. Herşey kusursuz işlerdi. Oralarda hırsızlık, soygun, haksızlık yoktu. Herkes görevini aksatmadan yapar, işler kusursuz yürürdü. Haluk Şahin’in, yanılmıyorsam “Türk Olmak Kolay Değil” kitabında bu abartı halinin tatlı bir örneği vardır. Hangisi olduğunu şimdi hatırlamadığım bir Batı ülkesinde birisi sokakta saatini düşürmüş. Yoldan geçenler saati bulmuş ve yolun kenarındaki duvarın üstüne koymuş. Saat günlerce orada sahibini beklemiş. Ancak, yoldan geçenler her gün saati kurar ve sahibinin saatini çalışır durumda bulmasını isterlermiş. İşte tam bir hayal ülkesi.
Evet, artık Batı toplumlarının böyle bir ideal dünya oluşturmadıklarını biliyoruz. Yurtdışına gitmek amalı adiyeden oldu. Varlıklısı, orta hallisi, dar imkanlısı, kimi turizm amaçlı, kimi işleri dolayısıyla, kimi iş bulup çalışmak için ülke dışına seyahat ediyor. Yabancı toplumları yakından tanıma fırsatlarıımız oluyor. Kiminin düzeni, güzelliği bizi etkiliyor, kimi hayal kırıklığına uğratıyor ama en beğendiğimiz toplumların dahi kusursuz olmadığını, sevimli olmayan yönleri ve yanları olduğunu görüyoruz. Kusursuz insan yoktur demek nasıl malumu ilam etmekse, kusursuz toplum yoktur demek de aynı şey.
Bu düşünceler aklıma nereden geldi? Avrupa Birliği’nin Türkiye’den yapmasını istediklerine baktığım zaman, acaba AB Türkiye’de bir ideal toplum ve düzen mi yaratmayı mı denemek istiyor diye merak ediyorum. AB komisyonu bu hafta içinde ülkemiz ile ilgili raporunu açıklayacak. Hemen belirteyim ki, şayet duygulara kapılmadan bir değerlendirme yapabilecek olursak, raporda yer alması beklenen eleştirilerin çoğu muhtemelen haklı şeyler olacağını söyleyebiliriz. İfade özgürlüğümüzün üzerinde sallanan Demokles kılıçları hergün bir başka vesile ile ortaya çıkıyor. Saçma sapan iddialarla suç duyurusunda bulunan birkaç avukatla, onları ciddiye alarak işlem başlatacak kadar mesleki becerileri sınırlı birkaç savcı ve yargıca gelecekte teşekkür borçlıu olacağımızı tahmin ederim. Farkında olmadan ifade özgürlüğü alanımızın genişlemesine katkıda bulunacaklar. Eylemleriyle, AB’ne ifade özgürlüğünü genişletmemiz talebine malzeme hazırlıyorlar. AB raporu sizde ifade özgürlüğü genişletilmeye muhtaç dese haksızlık mı? Tabii ki hayır. Gayri-Müslimlerin ve çoğunluk mezhebi dışında kalanların haklarının çoğunluğunkiyle eşitlenmesi, farklı uygulamaların kaldırılması için AB’nin ısrarcı olması da, yine bizim ihmalkarlığımızdan, hatta ayıbımızdan kaynaklanmıyor mu?
AB raporunda yer alabilecek diğer bazı konuları irdeleyecek olursak, dostlarımız onların çoğunda da haklı olabilirler. Örneğin seçim barajının demokrasilerde olmayacak kadar yüksek olduğu belirtilirse, buna kızalım mı? Neden? Çoğumuz aynı şeyleri söylemiyor muyuz? Ya da, kamu ihalelerinin ıslaha muhtaç olduğunu vurgularlarsa haksız birşey mi demiş olacaklar? Kesinlikle hayır! İktidarın kamu alım ve yatırımlarında ihale mecburiyetini aşındıran ve işleri kendi yandaşlarına aktaran uygulamalarını zaten şikayet konusu yapmıyor muyuz? Tartışmayı örneklere yenilerini ekleyerek uzatmayalım. Raporda şikayet konusu yapılacak başlıkların hepsinde doğruluk, haklılık payı olacaktır. Alınmayalım, haklı bulduğumuz eleştirileri kabullenelim ve eleştirileri fırsat bilip kendimizi düzeltmeye çalışalım.