AMERİKA ZİYARETİNİN ÖNEMLİ SONUCU YOK!
İlterTURAN
siyaset penceresi
Başbakanımız uzun süren bir Amerika seyahati yaptı. Seyahatinin ilk bölümü Washington’da aile ziyaretleri, ikinci bölümü New York’ta Birleşmiş Milletler!in açılış toplantısı vesilesiyle muhtelif dünya liderleriyle yapılan görüşmeler, muhtelif iş ve sivil toplum kuruluşlarıyla temaslar ve düşünce merkezlerinde konferanslar vermek biçiminde geçti. Hemen belirtelim, günümüzün uluslararası ilişkilerinde bir hükümet başkanının bir dünya ülkesinin önemli kentlerinde resmi olan ve olmayan geniş çevrelerle temaslar kurması, konferanslar vermesi, çok boyutlu diplomasi yapması alışılmış ve yapılması gereken bir iştir. Sadece karar alıcılarla temaslarda bulunmak artık yeterli olmuyor, kamuoylarına ve kamuoylarının oluşmasında etkili olan çevrelere ulaşmak önem arzediyor. Başbakanımızın seyahatini bu çerçevede değerlendirilmek gerekir.
Başbakanımzın seyahatinin genelde isabetli olması, eleştirilecek yönlerden arındırılmış olduğu anlamına gelmiyor. Her nedense, ne zaman Başbakanın bir Amerika seyahati sözkonusu olsa, mutlaka Beyaz Saray’da Amerikan Başkanıyla bir görüşme yapması gündeme geliyor. Son dakikaya kadar görüşecek, görüşmeyecek biçiminde bir takım haberler ortalığa dökülüyor. Görüşme olursa iktidar zafer, olmazsa bu sefer muhalefet yenilgi havaları estiriyor. Pek emin değilim ama, bu tür bir karışıklığın müsebbibleri arasında galiba Sayın başbakanımız da bulunuyor. Henüz uluslararası politikaya yeterince alışamadığı için “Amerika’ya kadar gitmişken George Bush’a da bir uğrasak, sonra ayıp olur” türü bir düşünceden yola çıkarak görüşme fırsatı yaratılsın istiyor. Olmayınca da ayıp olmasın diye, “daha sonra zaten görüşecektik” diye konuyu geçiştiriyor. Halbuki bunlara gerek yok. Resmi ziyaretleri özel ziyaretlerden ayırmak, özel ziyaretler sırasında çok önemli bir neden olmadıkça görüşme talep etmemek gerek. Zaten görüşmeyi çok gerektiren bir konu olunca, karşı taraftan da bir rica gelebilir. Zamanı kıt olan dünya liderlerinin programı diğer liderlerle sık sık görüşmeye olanak tanımayabiliyor. Bunu kabullenmek lazım.
Başbakanımız Amerika’yı ziyareti sırasında yaptığı son konuşmada biraz heyecanlanmış olacak ki, PKK’nın elinde Amerikan malı tank ve toplar bulunduğunu açıklayarak üzüntülerini dile getirmiş. Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yuvalanan ve bu bölgenin yönetiminin hoşgörüsü ile ülkemize zarar veren
faaliyetlerine devam etmesinden şikayet etmeye hakkı olduğu tartışma götürmez. Irak’taki işgal kuvvetinin başını çeken Birleşik Devletler’den bu sorunun çözümünü sağlamasını talep etmemiz de doğaldır. Ancak, bunu yaparken doğru bilgilere dayanarak konuşmak gerekiyor. Başbakanımzı tank ve toptan söz ederken, kendi silahlı kuvvetlerimiz haklı olarak, teröristlerin tank ve topla savaşmadıklarını belirtmek mecburiyetini hissetmiş, Amerikan hükümetinin bir sözcüsü de ellerinde bu beyanı doğrulayacak bilgiler olmadığını açıklamıştır. Böylece, çok haklı olduğumuz bir konuda sanki işleri abartıyormuş, doğruları söylemiyormuş gibi bir duruma düşmüş oluyoruz. Sayın Başbakanımızın bu toplantılarda konuşurken metinlere sadık kalması, irticalen itinasız değerlendirmelerde bulunmaması pek iyi olacaktır.
Başbakanımızın Amerika’yı ziyaretinin birincil amacı (torununu görme gibi kişisel nedenler konumuz dışında kalır) Birleşmiş Milletler’in açılış toplantısına katılmak, bunu vesile ederek bazı liderlerle görüşme olanağı bulmaktı. Bu çerçevede bir yandan Güvenlik Konseyi üyesi adaylığımızı destekleyecek bazı küçük ülkelerin liderleri, diğer yandan Fransız cumhurbaşkanı Nikolas Sarkozi gibi büyük ülkelerin liderleriyle görüştü. Bunun yapılması tabiidir, umalım ki yararları da olmuştur. Fransız Başkanı ile resmi ziyaretler çerçevesinde görüşmek hiç olmazsa bir süre için pek muhtemel gözükmemektedir. İlişkilerin istenen biçimde gelişmediği bir ülkenin lideriyle en iyi görüşme yolu bu tür vesilelerle biraraya gelmek olsa gerektir.
Birleşmiş Milletler dışında iş camiaları ve sivil toplum kuruluşları ile temaslar yapılmıştır. Son zamanlarda biraz karışık mesajlar veren Musevi Lobisinin Amerikan Kongresi’nde gündeme alınmayı bekleyen Ermeni Tasarısı’na karşı çıktığı, yasama kurumlarının tarih yazmasını onaylamadığı ifade edildi. İş çevreleriyle yapılan görüşmelerde de Türkiye’nin uluslararası yatırımlara açıklığı husus vurgulandı. İş dünyasıyla yapılan görüşmeler sırasında mutlaka basına yansımayan başka hususlar da konuşulmuştur. İş dünyası neler beklediğini, nelerden memnun olmadığın ifade etmekte utangaç değildir.