A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Gerek Türkiye’nin gerek Batı dünyasının Suriye’deki gelişmelerle ilgilenmesinin nedenleri arasında, her zaman açık ifade edilmese bile, İran’ın Irak üzerinde güçlü nüfuz kurarak, Suriye üzerinden Akdeniz’e uzanması ve bu bölgede daha güçlü bir aktör olmağa çalışacağı endişesi yatıyor. Esat rejiminin en büyük destekçisinin İran olması bu çerçevede daha kolay anlaşılabilir hale geliyor. Ancak unutmayalım, İran’ın Suriye’ye ulaşması için Irak’ın bağlantı vermesi gerekli. Ayrıca, Suriye’de İran’la barışık olmayan bir yönetim başa gelse bile, Irak İran’la paralel hareket edecek olursa, Suriye her daim İran’ın baskısını hissedecektir. Dolayısıyla, Suriye’den söz ederken Irak’ı ihmal etmemeliyiz. Türkiye Irak’ın toprak bütünlüğünü savunan bir ülkedir. Ancak Irak’ın bütünlüğünü ne oranda koruyabileceğini kestirmekte zorlanıyor. Maliki hükümetinin izlediği politikaların Irak’ı bölünmeye sürüklediği kanısı yaygın. Bu durumda, önceliğin Kürdistan Bölgesel Yönetimi ile ilişkileri geliştirmeğe verildiği söylenebilir. Bu önceliğin Kuzey Irak’ta yuvalanan ve Türkiye’yi hedef alan PKK’nın da sonunu getirmek açısından önemli olduğunun düşünüldüğü açıktır. Özellikle Suriye’nin yeniden PKK’yı desteklemeyi öngördüğü bir dönemde, Kuzey Irak’la iyi ilişkiler geliştirmenin önemi daha da artmıştır. Türkiye’nin, komşusu olan, ciddi ekonomik potansiyele sahip, dış dünya bağlantılarını ülkemiz üzerinden kuran, Türkiye ile akrabalıkları güçlü Kürt bölgesiyle ilişkilerini geliştirmesi kadar tabii bir şey olamaz. Bununla birlikte, izlenen politikanın Irak’ın geri kalan bölgeleri ve Irak merkezi hükümetiyle ilişkilerimizi zedelememesine dikkat etmek gerekecektir. Bunun çeşitli nedenleri var. En aşikar olanından başlayalım. Irak’ın Kuzeyi dışında kalan bölgelerinin de büyük iktisadi potansiyeli var. Merkezi hükümet çok sayıda projeyi ihale ediyor. Daha çok Avrupalı firmalara gittiği anlaşılan kontratlardan Türkiye’nin daha fazla yararlanması lazımdır. İkinci olarak, Suriye’deki olaylar nedeniyle Türkiye’nin Arap Yarımadasına ve Körfez ülkelerine karadan ulaşımı zorlaşmıştır. Bunun için geliştirilen Mısır üzerinden giden denizyolu-karayolu bileşiminin, uzun süre gerektirdiği ve pahalı olduğu bilinmektedir. Türkiye’nin Körfez’e ihracatını Irak üzerinden taşıması üzerinde çalışılması uygun bir seçenektir. Üçüncü olarak, Irak’ta Kürt yönetimi ve Araplar arasında bir çatışma çıkması, ülkemizi çok zor durumda bırakacaktır. Geçmişte Saddam Hüseyin’in Kürt bölgesine dönük harekatının doğurduğu sonuçların hafızalarımızdaki yerini korumaya devam ettiğini ümit ederim. İç dengelerimizi bozan göç dalgalarını, Türkiye’yi istemediği eylemlere iten dayanılmaz uluslararası baskıları ben yakından hatırlıyorum. Son bir konu var. Biz Irak’ın güneyini ihmal edersek veya mevcut yönetimi ile ilişkilerimizi giderek kötüye götürürsek, bu yönetimi istemesek de İran’a yakınlaştırmış oluruz. Şayet Irak’ın İran’a karşı daha dayanıklı olmasını istiyorsak, Irak merkezi yönetimi ile daha iyi geçinmemiz, Suudi Arabistan’ın Irak üzerindeki baskısını azaltmasında ısrar etmemiz, oradaki Şii-Sünni rekabetinde taraf olduğumuz izlenimini silmeye gayret etmemiz zorunludur. Orta Doğu siyasetimizi değerlendirirken Irak politikamızı gözden geçirmeyi unutmayalım.