BİR KAMPANYADAN AKILDA KALANLAR
İlterTURAN
siyaset penceresi
21 Temmuz Cumartesi akşamı milletvekili genel seçimi kampanyası sona erdi. Dün de oyumuzu kullandık. Uzun ve gergin bir kampanya dönemi yaşadık. Ülkemizin her yanının sıcaktan kavrulmasına rağmen, siyasilerimiz seçmenleri ikna etmek için ülkenin her köşesini dolaştılar. Parti teşkilatlarının büyük uğraş vererek meydanlara çekmeyi başardığı seçmenler güneş altında saatlerce beklediler, bıkmadılar, tezahürat yaptılar, şarkılar söylediler, slogan attılar, liderlere alkış tuttular. Merak ediyorum, aradan bir süre geçtikten sonra bu kampanyanın zihinlerimizde bıraktığı iz ne olacak?
Bu kampanyadan benim hatırlayacağım başlıca özellik, zor koşullarda yürütülüyor olmasına rağmen, kampanyanın olaysız geçmiş olmasıdır. Tabii ki dünyanın her yerinde ufak tefek olaylar olabilir, bizde de mutlaka olmuştur. Ancak, büyük kavgalar, olaylı mitingler olmamıştır. Bunu bir ölçüde basiretli davranan siyasi liderlerimize borçluyuz ama galiba en büyük faktör seçmenimizin artan demokratik olgunluğudur. Kendi tuttuğu partinin kaybetmesini dünyanın sonu gibi algılamak, şu veya bu partinin kazanmasıyla bütün dünyanın değişebileceğine inanmak türünden romantik bekleyişler sanıyorum gerilerde kalıyor. Çoğu insanımız siyasi tercihlerin farklılaşmasını tabii buluyor, diğer insanlarla ilişkisini siyasi tercih farklılaşmasının belirlemesi gerektiği fikrini sahiplenmiyor.
Siyasi partilerimiz halkın verdiği kadar başarılı bir sınav verdiler mi? Evet demek biraz zor. Hemen her seçimde değişmeyen birkaç özellik dikkati çekiyor. İlkin, partilerin adaylarını genel başkan ve çevresindeki dar bir kadro belirliyor. Kampanya büyük ölçüde partilerin genel başkanları etrafında oluşturuluyor. Mitinglerde konuşan onlar, televizyona çıkan onlar. Dolayısıyla adayların bireysel olarak yapacakları şeyler sınırlı. Bu durum bir renk ve heyecan eksikliği getiriyor, kampanyayı adeta fakirleştiriyor. Tamamladığımız seçimde de aynı olayla karşılaştık. İtiraf etmeliyim ki, ben kendi seçim bölgemdeki adayların kimler olduğunu bilmiyorum. Listeler ilan edildiği gün bir bakmıştım, tabii isimler aklımdan uçtu gitti. Sonuçta, adayların oy tercihimde rolü olduğunu söyleyemem.
Yaşadığımız kampanyanın ikinci bir özelliği, stratejilerin ideolojik bir kutuplaşma üzerine inşa edilmiş olmasıydı. Muhalefet partilerimizin çoğu, seçmeni dehşete düşürerek oy toplamaya çalıştılar. Kimine göre cumhuriyet, kimine göre memleket elden gidiyordu. Aslında bu tür değerlendirmelerin doğruluğuna dair yeterince kanıt olduğunu iddia etmek pek inandırıcı olmuyor. Her parti diğerlerinin uzun vadeli ard niyetlerinden söz ediyor; kendisine oy verilmezse, felaketin köşe başında olduğunu ekliyor. Ümit edilen, vatandaşın tercihini korkularına göre biçimlendireceği. Bir parti iktidar olduğunda muhtelif alanlarda, örneğin ekonomide, eğitimde, sağlıkta neler yapacağını seçmen bilmiyor. Siyasi tercihin somut politika önerileri yerine ideolojik kamplaşma üzerine bina edilmesi, akla acaba partilerimiz iktidar olsalar ne yapacaklarını bilmiyorlar mı sorusunu getiriyor. Herhalde biliyorlardır da, çok “önemli” meselelere eğilmekten, kampanya sırasında bu konulara girmeye vakit bulamıyorlardır.
Kampanyanın üçüncü özelliği, kampanyada kullanılan dil ve üslübun zerafet ve nezaket unsurlarından arındırılmış olması idi. Siyasi liderlerimiz hernedense sokaktaki ya da kahvedeki adam gibi konuşurlarsa halkın kendilerini daha iyi anlayacağını ve daha fazla destekleyeceğini düşünüyorlar. Benim görebildiğim kadarıyla, seçmen siyasi liderlerin açık bir dille konuşmasını, söylediklerinin anlaşılabilir olmasını istiyor. Buna karşılık, kendisini parlamentoda, ülke içinde ve dışında temsil edecek ve yönetecek kişilerin sokak çocukları ve kıraathane kalabalığı ile aynı dil ve üslubu paylaşmasını istemiyor. Galiba çoğu siyasi liderimiz sadelik ve nezaketi biraraya getiren bir donanıma sahip değiller. Önce kibar konuşup, sonra hızlanıyor, ağızlarını bozuyorlar. Hayranlık uyandırdıklarını söyleyemeyeceğim.
Kampanyanın son özelliği, demokrasinin yaşanılarak öğrenildiğinin bir başka kanıtı. Kampanyada populist söylem geçmiş dönemlere nazaran sınırlı kaldı. Mazot fiyatı, fındık fiyatı gibi birkaç alanda popülist sözler edilmedi değil. Fakat geçmiş yıllarda uygulanmış ve felaket getiren popülist politikaların izlenmesinin artık mümkün olmadığını seçmen biliyor. Popülizme yönelenler ciddiye alınmıyor, hatta alay konusu oluyor.