Başbakanımızın Davos’ta katıldığ açık oturumda sinirlenip, toplantıyı terketmesi kamuoyumuzu uzun süre meşgul edeceğe benzer. Programın iyi tasarlanmadığı ve yönetilmediği anlaşılıyor. Konunun hassasiyeti muvacehesinde son sözün Peres’e değil, BM Genel Sekreteri Moon’a verilmesi uygun düşebilirdi. Peres’e diğerlerine kıyasla cömertçe süre tanınması doğru diye nitelenemez. Başbakanımızın ek süre verilmeden susturulmak istenmesi eleştirilmelidir. Ancak, bunlar başbakanımızın iyi bir iş yaptığına hükmetmemizi gerektirmiyor. Başbakanımıza yakın duran medya, hem kendisine hem Gazze halkına yapılan haksızlıklara karşı tahammülsüzlüğünü çekinmeden göstermesini onaylıyor, bu jestinin Arap ve İslam dünyasında büyük destek bulduğunu dile getiriyor. Eğer kasdedilen sokaktaki adamlarsa, bu değerlendirme doğru olabilir. Bununla birlikte, sokak desteğine güvenilmemelidir. Aynı kalabalıklar, yarın başbakanımızın bir başka sözüne veya eylemine kızarlar, mevcut icraat akıllarından uçuverir. Kanımca, kendini Orta Doğu lideri gören ve Türkiye’nin liderliğine tırmanmasından rahatsız olan bazı Arap rejimleri, güven uyandıran ve herkesle ilişki kurabilen ülkemizi bu pozisyonundan uzaklaştıran davranışları gizliden sevinerek karşılamışlardır. Bu sevinci, komşusunun uluslararası sistemden uzaklaşmasıyla yalnızlığının azalacağını sanan İran mutlaka paylaşmaktadır. Sevinenler kervanına herhaldeTürkiye’yi AB’nde görmek istemeyenler ülke liderleri de katılmışlar, “Böyle milletlerarası usuller dışına çıkan bir başbakan ve ülkesinin aramızda yeri yok “ deme hazırlığına başlamışlardır. Avrupa, Amerika, Rusya, Japonya, Çin ve diğer büyük devletler geçimsizliğe düştükleri zaman bile işlerini belirli nezaket çerçevesinde yürütüyorlar, en olumsuz tavırları diplomasinin diliyle ifade ediyorlar. Başbakanımızın donanımı buna elverişli gözükmüyor. Bir duruma kızdığında bulunduğu ortama bakılmaksızın, açıyor ağzını, yumuyor gözünü. Serinkanlı davranarak, sözünü tamamlamakta direnmesi, moderatörün haksızlığını vurgulaması, Peres’e “Sizin gibi aklıselim örneği bir kişinin duygularına bu derecede yenik düşmesi barış ümidimi zayıflatıyor” mealinde birşeyler söylemesi, Peres’in mahçubiyeti, kendisine hayranlık duyulmasıyla sonuçlanabilirdi. İzlediği yol, kendisinin başka platformlara konuşmacı olarak davet edilmesini seyrekleştirecek, böylece davasını dünyaya duyuracak fırsatlardan mahrum kalacaktır. Başbakanımızın “Benim için Davos bitmiştir,” sözü üzücüdür. Hernekadar bu toplantılar kişisel refahını arttırmak için iyi bir formül bulmuş işgüzar bir İsviçreli profesörün icadı ise de, dünyanın muhtelif alanlarındaki liderlerini biraraya getirmesi bakımından önemi inkar edilemez. Bu toplantılara Türkler her zaman yaygın ilgi göstermişlerdir. Buna karşılık, toplantının düzenleyicileri de Türkiye’yi kollayıcı, destekleyici bir tutum sergilemişlerdir. Son toplantı sırasında da, Profesör Schwab Türkiye’nin geleceğine ilişkin olumlu değerlendirmelerde bulunmuştu. Bundan böyle, başbakanımız görevde kaldığı sürece belki Davos’a gitmeyecek. Onun gitmemesi durumunda, diğer bakanları ve iş dünyası mensuplarının gitmesi zorlaşacaktır. Başbakanımızın tavrının Ermeni, Kıbrıs Rum lobilerini sevindirdiğini, Musevi lobisini kızdırdığını belirtmeye gerek yok. Görüyorsunuz düşündükçe, başbakanımızın hareketinin maliyetleri bir bir ortaya çıkıyor. Atalarımız boşuna “Öfke ile kalkan zarar ile oturur” dememişler. Keşke Başbakanımız atasözünü unutmadan hareket edebilse!
Prof.Dr.A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ