GİDİŞ PEK HOŞ DEĞİL!

GİDİŞ PEK HOŞ DEĞİL!

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

Türkiye başka ülkelere benzemiyor galiba. Tam “İşler iyiye gidiyor, çoğu sorunumuz hal yoluna girdi, geleceğe artık güvenle bakabiliriz,” türünden bir değerlendirme yapıyorsunuz, bir de bakıyorsunuz ki, sizi bu iyimser değerlendirmelere sevkeden ortam hızla değişmekte. Ortalık karışmış, herkes geleceğe endişe ile bakmaya başlamış. Tabii, bu sefer olumsuz değerlendirmeler başlıyor. Ancak, tam “Biz daha önce de önümüze gelen fırsatları tepmiştik, iflah olmayız, geriliğe, mahrumiyete kendimizi mahkum ediyoruz, biz batıyoruz” derken bir de bakıyorsunuz, toplum olmadık gayretler göstermiş ve yeni bir Türk mucizesinden söz ediliyor. Herhalde işlerin iyiye gitmesi yine huzurumuzu kaçırdı ki, istikrarlı siyasi ve iktisadi hayattan uzaklaşmak için adeta elbirliği ile yeni bir çaba içine girdik. Geçtiğimiz hafta Çarşamba günü Danıştay’a yönelik saldırıdan söz ettiğimi sanmayın. O olayın toplumsal barışımızı sarsacak biçimde algılanıp yorumlanması, siyasetimizde kutuplaşmayı güçlendiren etkiler doğurması bile, aslında önceleri başlayan gelişmelerin bir sonucu.

 

         İktidara ilk geldiği zaman açıkgörüşlülük, kararlılık, zor tercihlerden kaçmamak gibi meziyetler sergileyen, böylelikle kendisine oy vermeyen birçok kişinin dahi ona olumlu yaklaşmasını sağlayan hükümetimiz, son zamanlarda bunun tam tersini yapıyor, önemli zaaflar sergiliyor. Bunların bir bölümüne daha önceleri de bu sütunlarda şu veya bu şekilde değinmiş bulunuyoruz. Örneğin, hükümetin iktidarının sınırsız olduğu anlayışıyla hareket ettiğini, beğenmediği işler yapan kişi ve kurumlara tahammül edemediğini artık ezbere biliyoruz. Keza, liyakatına bakılmaksızın boşalan bütün kadrolara kendi çizgisinde adamları doldurmaya, kendisinden olmadığını düşündüklerini de görevde almaya çalıştığını da görüyoruz. Son zamanlarda, iktisadi istikrar programını uygulama iradesinde zaaflar ortaya çıktığını söylemek için ayrıntılı araştırmalar yapmağa gerek yok. Başbakanımızın kolay asabileştiği, kendisini zaman zaman o seviyede insanların kullanmasına alışkın olmadığımız tuhaf bir uslüpla ifade ettiği, alabildiğine sade bir mantıkla düşündüğü de olayları izleyen herhangi bir gözlemcinin yapabileceği bir tespit.  Okuyucularımız da benzer tespitler yapmışlardır.


 

         Bugün hükümetimizin yol açtığı bir başka soruna değinmek istiyorum.  Toplumun alt düzeylerinde bir cehalet fırtınasıdır esiyor. Kim estiriyor diye soracak olursanız, bazen işgüzar bir memur, bazen AKPli bir belediye başkanı, bazen bir parlamenter ya da başkası. Her gün bu fırtınanın bazı somut örnekleri kamuoyuna yansıyor. Sözgelimi, bazı belediyeler kitaplar bastırıp, evlenenlere dağıtıyorlar. Akıllarısıra, evlilere dini öğütlerle yüklü mutluluk tavsiyelerinde bulunacaklar. Bu noktada cehalet ve fikri sefalet devreye giriyor.  Efendim, mesela kadını dövmek mubahmış da, bunu iz bırakmayacak şekilde yapmak gerekirmiş. Belediyeler çalışır da işgüzar memurlar, öğretmenler durur mu? Onlar da başlıyorlar kendi akıllarına göre, hükümetin beğeneceğini düşündükleri ama bireysel özgürlüklere ve anayasa ilkelerine saygı göstermeyen bir takım girişimlere. Kimi peygambere mektup müsabakaları düzenliyor, kimi içki satışı yasakları getiriyor ya da içkili lokantaları kentin dışına çıkarmaya yöneliyor, Tabii, bu arada bir kısım milletvekili ve yüksek bürokatın taaddüdü zevecat uygulamalarını da unutmamak gerek. Bunlar genelde idare ediliyor da, arada ikinci veya  üçüncü eşe itiraz eden medeni nikahlı hanımlar dayak yeyip, karakollara başvurunca biz cahil vatandaşların durumdan haberi oluyor.

 

         Hemen belirteyim, örneklerini verdiğim davranışların benzerlerinin herhangi bir iktidar döneminde ortaya çıkması olasıdır. Örneğin, sol bir partinin denetimindeki bir belediye de rejimin niteliğine aykırı, cehaletle yoğrulmuş bir kitap bastırarak genç evlilere dağıtabilir. Bir kısım bürokrat iktidara yaranmak için işgüzarlıklar yapabilir. Bazı yetkililerin gönül meseleleri, aile hayatındaki düzensizlikler, olumsuzluklar kamuoyuna yansıyabilir. Sorun o değil. Sorun bu tür olaylar karşısında başta başbakan olmak üzere hükümetin ortaya koyduğu kayıtsız tavır. Hükümet, olayları genelde ciddiye almamakta, olasıya geniş bir anlayışla karşılamakta direnmektedir. Böyle bir yol izlediği zaman da amaçlamadığını ümit ettiğim iki sonuç ortaya çıkıyor. Bunlardan ilki, bu münasebetsizlikler karşı açık ve net bir tavır sergilenmediği sürece yenilerine de davetiye çıkarılmış oluyor. İkinci olarak da, bu davranışlardan rahatsız olan, hükümetin zaten ülkeyi bir teokrasiye götürmek türünden gizli gündemi olduğundan kuşku duyanlar da, tahminlerinin her defasında doğrulandığını düşünmeye başlıyorlar. Evvelce öyle düşünmeyenler de onlara iltihak ediyorlar. Siyasetimizde giderek güçlenen bir kutuplaşma ortaya çıkıyor.

 

         Hükümetimiz muarızlarının endişelerini biraz daha ciddiye alıp, kendisinden olduğunu düşünenlerin işgüzarlıklarına de daha açık ve kesin bir karşı çıksa, hem daha huzurlu bir toplum olacağız hem de geleceğe biraz daha güvenle bakabileceğiz. Şu andaki gidiş pek hoş değil.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap