DÜNYA YOKTUR DEMEYE GELMEZ!
İlterTURAN
siyaset penceresi
Hikayeyi dinlemiş olabilirsiniz. Balıkçılık bilginleri okyanusta bir tetkik gezisine çıkmışlar. Gemileri yavaşça yol alırken, güverteye bir balık sıçramış. Hemen etrafına üşüşmüşler. Fakat o da ne! Kimse balığı tanımıyor. Birisi “Şu balığa benziyor” derken, bir diğeri hemen “Benzese de şurası farklı,” diyerek teşhisi yanlışlıyor. Uzun tartışmalardan sonra kimsenin balığı tanıyamadığı kesinleşmiş. Ancak, olaylar sırasında şezlongda uyuyan bir meslekdaşları varmış. Bir de ona soralım deyip, üstadı uyandırıp açıklamışlar: “Biz cinsini tesbit edemedik, bir de size soralım diye düşündük.” Alimimiz balığa şöyle bir göz atmiş, sonra balığı tuttuğu gibi denize fırlatmış ve eklemiş: “Böyle bir balık yoktur!”
Ben, son günlerde büyüklerimiz arasındaki tartışmaları izlerken birden tereddüde kapıldım. Acaba bizim büyüklerimiz, özellikle iki muhalefet partimiz, dünyanın nasıl bir yer olduğunu, nereye gittiğini anlayamadıkları için “Dünya yoktur!” diyerek bilemedikleri, anlayamadıkları, uyum sağlayamadıkları dünyamızdan kurtulmayı mı ümit ediyorlar? Hiç öyle şey olur mu demeyin! Bence olabilir. Anlatayım. Bütün gününü kendileri gibi düşünen arkadaşları ile geçiren, herkesin birbirinin söylediğini teyit ettiği, kimsenin liderden farklı bir düşünceye sahip olduğunu ifade etmeye cesaret dahi edemediği, maaşın devletten gelmesi dolayısıyla iktisadi gelişmelere ne ilgi duyan ne de onlardan fazla etkilenen, sabah arabayla parti merkezine ya da Meclis’e giden, gününü sohbetle geçiren, akşam evine dönen veya kendi gibi insanlarla yemek yiyen, televizyonda kalitesi tartışmalı diziler ve maçları izleyen muhterem zevatın dünyadan haberdar olmasını beklemek sizce haklı mıdır?
Gelelim iktidarımıza. O da dünya yoktur mu diyor? Dünyayı inkara yönelmek konusundaki başarısı muhalefetimiz kadar ileri düzeyde değil ama fena sayılmaz. Başbakanımız günlerini, enerjisini muhalefete karşı sesini yükselterek konuşmaya harcıyor. Dünya meselelerine iç siyasetteki getirisi açısından bakıyor. Bu durumda, onun için dünya arada sırada ilgilenmek mecburiyetinde kaldığı bir olgu olmakla sınırlı. Zaten şu sıralarda dış işlerimizden kim sorumlu derseniz, hukuken doğru bir cevap verebilirsiniz ama siyaseten soruyu yanıtlamakta zorlanacağınızı tahmin ederim.
Soralım, geleceğimizi en yakından ilgilendiren Avrupa Birliği ile ilgili olarak neler yapıyoruz? Özlü bir cevap verelim: Son bir yıldır hemen hemen hiçbir şey. Belki de daha kötüsü. Çünkü gelen gidenle konuşurken, birşeyler yapacağımız izlenimini verip, sonra keyfimize bakıyoruz. Yapılması tabii olan birkaç işleme işaret edip, işler yolundadır izlenimi yaratmak istiyoruz. Geçen hafta Kriter dergisinde ülke sorunlarıyla yakından ilgilenen bir grup insanımız bu hareketsizlikten yakındılar. Hükümetimizin konuya daha fazla eğilmesini istediler. Dünyanın bizi en yakında ilgilendiren bölümüni ihmal edemeyiz dediler. Haksızlar mı?