BAYRAM SONRASI YAZISI

BAYRAM SONRASI YAZISI

İlterTURAN                                      

                                                                    siyaset penceresi

 

Yazının başlığına bakarak bayram sonrası yazıldığı zehabına kapılmanızı istemem. Arefe günü yazdım, gazetemize gönderdim. Bunu yapmasaydım, bayramda yaptığım kısa seyahatte bilgisayarımı da yanımda taşımak mecburiyetinde kalacaktım. Bilgisayarın ağır bir yük olduğunu bir yana bırakalım, bir de her güvenlik geçişinde çantasından çıkarmanızı, bazen de çalıştırmanızı istiyorlar. En iyisi yola bilgisayarsız çıkmak. Tamamen günlük haberlere bağlı kalarak yazmıyorsanız, bunu alışkanlık haline getirmemek kaydıyla belirli durumlarda yazınızı birkaç gün önceden yazmanız mümkündür.  Ben de öyle yaptım. Zaten okuyunca göreceksiniz, konu aktüalitesini kaybeden cinsten değil.

 

         Herkesin bildiği, nezaket kuralları içinde utangaç bir tavırla dile getirdiği bir siyasal gerilim sorunumuzu, sonunda piyanist Fazıl Say keskin bire dille ifade etti. İktidarın uygulamalarından rahatsızdı. Ülkenin ortaçağ karanlığına yuvarlanmaya başladığından endişe ediyordu. Kendisini ait hissettiği taraf mücadelede yenik düşmüştü. Belki ülkesini terk eder, başka bir diyarda yaşardı. Sayın Say’ın sözlerini seçerek kullanmadığı aşikar, düşüncelerini ifade etmek için bir Alman gazetesini tercih etmesinin isabeti ayrıca tartışılabilir, durumun iyiye gitmediğini kanıtlamak için seçtiği olayların bir bölümüm şahsıyla ilgili olduğu için iddialarının inandırıcılığını az bulunabilir. Ayrıca, toplumu yüzde otuz “biz,” yüzde yetmiş “onlar” diye bir tasnife tutması, konu üzerine fazla düşünmeden heyecana kapılarak konuştuğunu gösteriyor. Bütün bunlara rağmen, verdiği mesaj üzerine durmak gerek. Aynı düşünceyi paylaşan önemli toplum kesimleri var.

 

         Sanıyorum, Sayın Say iktidar partisine oy veren herkesi “onlar,” vermeyen herkesi de “biz” diye niteleyerek ciddi bir yanılgıya düşmektedir. İktidar partisini karmaşık bir seçmen kitlesi desteklemiştir. Bu kadroların büyük kısmının oyunu iktidar partisine vermesinin nedeni partinin dini konulara duyduğu yakınlık olmayıp, vatandaşın iktisadi durumdan ve kendisine sağlanan hizmetlerden memnun kalması, muhalefet partilerinin ise, vatandaşın günlük dertlerine duyarsız, ideolojik ağırlıklı bir kampanyayı tercih etmiş  olmalarıdır. Sayın Say’ı temin etmek isterim ki, şayet iktidar partisi iktisadi konularda başarılı olamaz, seçmene birşeyler veremezse, dini konularda ne yaparsa yapsın gelecek seçimlerde yerini koruyamayacaktır. Toplumu biz ve onlar biçiminde iki kategoriye sokmak yerine “biz Türk seçmenlerinin” farklı tercihlerimiz olduğunu kabul etmek; iktidar partisini gizli gündemler kovalayan bir örgüt olarak tanımlamak yerine, icraatını eleştirmek daha doğru bir yol olacaktır. Bugün Sayın Say’ın “onlar”  diye nitelediği seçmenlerimiz, bir başka seçimde “biz” oluverirler. Demokrasi de zaten bu esasa göre işleyen bir mekanizmadır.

 

            Şimdi gelelim madalyonun öbür yüzüne. Sayın Say’ı rahatsız eden, endişeye sevkeden gelişmelerin hangileri olduğunu bilimiyorum ama eminim ki, vereceğim örnekler onun da dikkatinden kaçmamıştır. Son günlerde artan bir biçimde toplumun davranış yönünü dini esaslara göre belirleme sevdalısı kamu görevlilerinde artışlar meydana gelmektedir. Bunlar olmadık yerlerde olmadık işler yapmakta, hükümetimiz de genel bir umursamazlıkla olanları seyretmekte, hükümete yaranacağını ümit eden zevatın cesaretini kırmak yerine olaylara seyirci kalmayı tercih etmektedir. Örnek mi istersiniz? Pek Muhterem Karamürsel Kaymakamı Beyfendi, bayramlaşmayı namaz sonrasında cami avlusunda yapmayı tensip buyurmuş. Böyle bir tercihin herkesi bayram namazına gelmeye zorladığını, bu arada kadınları dışladığını aklına bile getirmemiş.  Kaymakam Beyin tercihini savunması daha da evlere şenlik, yasalar geleneklere göre bir tercih yapmasına cevaz veriyormuş. Bu ifadelerle zeka tavazusu sergileyen kaymakamımızın ne laikliği, ne yöneticilerin ne zaman geleneğe başvurabileceğini anladığı tebeyyün etmişse de, İç İşleri Bakanımız sessiz kalmayı yeğlemiştir. Kaymakam bilahare kararından her nasılsa caymıştır.

 

         Son bir moda, ödül törenlerine başörtülü ilköğretim öğrencilerini çıkarmaktır. Aynı yöneticiler, daha önceleri bu işleri yapmaya cesaret edemediklerine göre, herhalde ya bir yerden cesaret alıyorlar, ya da böyle işler yapmalarının kendilerine puan getireceğini düşünüyorlar. Hükümetten açık ve kesin tepki gördükleri söylenemez. Bu arada imamlarımızın da özellikle cenaze namazlarında cemaate giderek daha emredici tavırlar sergilediklerini de not edelim. Üstelik çoğu zaman bu muhteremlerin yorumlarının kerameti kendinden menkul olduğu kuşkusunu da duymamak mümkün değil.

 

         Ne yapmalı? İktidar partimizin, özellikle başbakanımızın muhalefete kızmaya hakkı yoktur. Kendisi iktidarda olduğuna göre bu şikayetleri ciddiye almak, toplumun azımsanmayacak kesimini rahatsız eden gelişmeleri denetlemek onun görevidir. Sayın Başbakanım, toplumun “biz” ve “onlar” diye algılanmasını engelemek, herkesi “biz” yapmak için daha fazla gayret göstermeniz gerekiyor.

 

Bayramınızı biraz geçikmiş olarak da olsa, kutlamama izin veriniz.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap