İŞE DOKUNULMAZLIKTAN BAŞLAMAK GEREKİYOR İlter TURAN Silahlı Kuvvetlerimiz toplumumuzda birçok konuda öncülük yapmış, yenilik getrimiş bir kurumdur. Şimdi de yolsuzlukların üzerine gitmekten kaçınmayarak, bir konuda daha örnek davranış sergiliyor. Haksızlık ettiğimi, şu sırada bazı bakanların da Yüce Divan’a sevkedilmiş olduğunu hatırlatabilirsiniz. Ayrıca muhtelif isimlerle birçok operasyonun düzenlenmiş olduğunu, bunların suçlularının da yargıya sevkedilmiş ya da sevkedilmekte olduğunu ifade edebilirsiniz. Ben yine de ısrar edeceğim. Ordumuzun sergilediği kararlılık alışılmışın ötesindedir. Tabular yıkılmaktadır. Başka kuruluşlar tarafından örnek alınması gerekir. Sizlerin de bildiğiniz gibi, devlet kurumlarımız çoğu zaman insiyaki olarak kendi mensuplarını korumak temayülündedir. Yasalarımız da memurun korunması üzerine bina edilmiştir. Memurların yargılanması uzun merasime tabidir ve çoğu girişimler başarısızlıkla sonuçlanır. Milletvekillerimizin ise tam dokunulmazlıkları vardır. Dokunulmazlığın kaldırılması ancak bir milletvekili parlamentoda cinayet işlediği zaman devreye sokulan bir uygulamadır. Yoksa dokunulmazlığın kaldırılmaması kuraldır. Hatta, suç işlemiş olması bir hayli muhtemel olan bir kısım zevat her ne pahasına olursa olsun milletvekili seçilmeye gayret edip, başarı sağlayarak yargıdan uzak kalmayı becerebilmektedir. Eğer hükümet zaman zaman ifade ettiği gibi yolsuzluklarla, kanunsuzluklarla mücadeleye kararlı ise kapsamlı ve çok boyutlu bir reform projesi oluşturmak zorundadır. Bizde yolsuzlukla, kanunsuzlukla mücadele etmek denince, yeni kanunlar çıkarmak, sert kurallar koymak, ağır cezalar ihdas etmek akla geliyor. Soruna bu yaklaşımla bakılacak olursa, yasalarımızın pek de kötü olmadığına, yeterince sert ve cezası bol olduğuna hükmedebiliriz. Soruna görgül olarak yaklaşmak, mevcut yasaların soruna başarılı çözüm oluşturmamasının nedenlerine eğilmek daha doğru olacaktır. Yoksa işin sadece yeni kurallar koymak ve cezaları arttırmakla yürümediği gün gibi aşikardır. Bu sözlerden bazı yeni yasal düzenlemelere gerek olmadığı anlamı çıkarılmamalıdır. Bir örnekle açıklamaya çalışayım. Bildiğiniz gibi, parlamentonun milletvekillerinin hangi işleri yapamayacağına ilişkin bir hukuk düzenlemesine sahip olması gerekmektedir. Şu anda anayasada ve Meclis İçtüzüğünde var olan kısıtlamalar milletvekillerinin kamu iktisadi teşebbüsleri dahil kamuda bir başka gelir getirici görev edinememeleri ile ilgilidir. Halbuki, milletvekillerinin özel alanda da icra etmeleri pek uygun gözükmeyen görevler vardır. Bunlar arasında ilk akla gelenlerden biri müteahhitliktir. Ama yıllardır bir yapılması uygun olmayan işler listesi, her nedense, oluşturulamamıştır. Bu konuda mutlaka bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Benzer örnekleri siz de bilebilir, düşünebilirsiniz. Yasal düzenlemelerden daha önemlisi, gerek yolsuzluk, gerek kanunsuzlukla mücadeleye yön veren anlayışlarımızı değiştirmemizdir. Örneğin sistemimizde şeffaflığa daha geniş yer vermemiz zorunlu. Birçok alanda şeffaflığın geliştirilmesi ve yerleşiklik kazanması, yolsuzluk kapılarını kendiliğinden kapatacaktır. Son yıllarda isteksizce de olsa, bu yönde bazı gelişmeler oldu. Bunu bazen iç koşullar fakat çoğu zaman dış telkinler zorladı. Maalesef, hükümetler bazı alanlarda şeffaflaşmaya mecbur kaldıklarında, kısa bir süre sonra geri adım atmanın yollarını aramaya başladılar. Geri adım atmak için de bir sürü mazeret buldular. Bazen işleri belki de bilerek aksatarak, sonra da yasalar karşısında ellerinden birşey gelmediğini beyan edip eskiye dönmenin zeminin oluşturmaya çalıştılar. AB ile gelişen ilişkimizin, şeffaflık konusunda daha titiz davranmamızı gerektireceğinden kuşkum yok. Bu yöndeki gelişmelerden yakınanlar, çıkarı bozulduğu için AB düşmanı kesilenler bile olacaktır ama bu tepkilerden yılmamak, kararlılığı sürdürmek gerek. Şeffaflık dışında ikinci bir konu ise devlet kurumlarının denetiminde yeni bir anlayışa varmak, bu işlevin ifasında topluma daha geniş bir yer açmak, katılma fırsatları yaratmaktır. Bir örnekle açıklamaya çalışayım. Memurların görevleriyle ilgili olarak yargılanmaları için şu andaki uygulamaya göre yine memurlar karar vermektedir. Bu yaklaşımın sağlıksız bir yanı olduğu ilk bakışta anlaşılabilir. Memurların bir zümre olarak meslekdaşlarını kayırmaya yatkın olmaları; bir durum hakkında karar verirken, yarın kendilerinin de aynı duruma düşebilecekleri endişesinden hareket etmeleri muhtemeldir. Oysa, memurların yargılanabilmeleri iznini veren heyetler sivil toplum temsilcilerini de ihtiva etseler, salt memurlardan olışan heyetlerde ortaya çıkan sakıncaları giderebilirler. Sözgelimi, işleri geciktirerek uykuya yatırmak, bazı işlemlerin sorumluluğundan zaman aşımına başvurarak kurtulmak artık zorlaşır. En son tahlilde sorunla başetmek hükümete ve parlamentoya rücu ediyor, fakat orada ise tıkanıyor. Dokunulmazlık adı altında kendi üyelerini denetimden uzak tutan bir parlamentonun başkalarının denetlenmesindeki manevi gücü ve inandırıcılığı çok zayıf kalmaktadır. Eğer hükümetimiz yolsuzluklarla, kanunsuzluklarla kapsamlı bir mücadele planı oluşturacaksa –ki buna çok ihtiyaç var- işe kendi evini düzene koymaktan başlaması gerekmektedir. Dokunulmazlık ayrıcalığına el atmayan bir hükümet ve parlamentonun, kimseden daha iyisini isteme hakkı yoktur.