A.İlter TURAN SİYASET PENCERESİ |
Ülkemiz demokrasisi her ne kadar yönetimiz tarafından birinci sınıf diye tarif edilse de, gerek Avrupa Birliği raporlarında, gerek uluslararası basında bundan farklı değerlendirmeler yapılması, hükümetimizin ileri sürdüğü kadar ileri nitelikli bir demokrasiye sahip olmadığımıza işaret ediyor. Ne gibi kusurlarımız var diye soracak olursanız, dostlarımız bize kapsamlı bir liste sunabilir. Ancak, başkalarının liste hazırlamasına gerek kalmadan, listeyi biz de yapabiliriz. Arada unuttuğumuz şeyler de olabilir, ama dostlarımızın aklına gelmeyen şeyler de.
Biliyoruz ki, hükümetimiz çoğulcu değil, çoğunlukçu bir demokrasi anlayışı güdüyor. Seçmen çoğunluğunun oylarını almasının kendisine sınırsız siyasi güç verdiğine inanıyor. Her istediğini yapamamasını demokrasinin güç kullanımını sınırlamasının tabii bir sonucu olarak görmüyor, kendisine yapılan anti-demokratik bir haksızlık olarak algılıyor. Bilmiyorum hükümetimize nasıl anlatılabilir; demokrasinin en vazgeçilmez yönü çoğunluğu egemen kılması değil, siyasal gücü sınırlaması ve siyasal azınlığa çoğunluk olabilme yolunu açık tutmasıdır. Bunu yapamayınca, demokrasiden ziyade çoğunlukçu bir otoriterlik ile karşı karşıya kalmış oluyoruz.
Muhalefetin yaşayabilmesi, serbestçe istediklerini dile getirmesi, rahatça örgütlenebilmesi, hem tek tek bireysel özgürlüklerin gözetilmesini hem de daha genel bir özgürlük ortamının mevcudiyetini gerekli kılıyor. Burada pek çok bakımdan sınıfta kaldığımızı benim söylememe gerek yok, zaten hepimiz görüyoruz, yaşıyoruz. Örneğin, vatandaşların tercihlerini, istediklerini ve istemediklerini dile getirmek için başvurduğu ve yerleşik demokrasilerde tabii olan gösteri yapma hakkı, hükümetimizce olağan karşılanmıyor, muhtelif vesilelerle gördüğümüz gibi, aşırı güç kullanılarak bastırılmak isteniyor. İfade özgürlüğünün sınırları, hapishanelerdeki gazeteci sayısına bakılarak anlaşılabilir. Hapistekilerin fikir değil terör suçlusu olduğu açıklamalarımıza bizden başka kimse inanmıyor. Terör tanımını çok geniş tutunca, herkesin terör suçu işlediğini ileri sürmek kolaylaşıyor. Hukuk devleti ilkelerinin yeterince gözetilmediği değerlendirmesi sıkça yapılır oldu. Yargı sürecinde temel ilkelerin gözetilmediğinden şikayet ediliyor. İnsanlarımız, ülkelerinde bulamadıkları adaleti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde arıyorlar. Bu kuruma başvurma rekorları kırdığımız bir vakıa.
Dile getirdiğim eleştiriler sizlerin yabancı olduğu konular değil. Fakat bir konu üzerinde yeterince durduğumuzdan emin olamıyorum. Demokrasi, en son tahlilde, ona inanan, fikirlerini serbestçe ifade etmekten çekinmeyen, gerekirse bu konuda fedakarlık yapmaya hazır olan insanlar sayesinde yürür. Sizi bilemem ama ben bu konuda biraz endişeliyim. İktidar mensubu siyasi kadrolarımız arasında demokratik ilke ve uygulamalardan uzaklaşıldığı zaman buna açıkça itiraz eden, vicdanının sesini siyasi kazançlarının önüne alarak konuşma cesaretini gösteren, durum düzeltilmedikçe de tavrını koruyabilen kişiler istisna oluşturuyorlar. Parti yönetimi, iktidarın herhangi bir uygulamasını eleştireni disipline verip, partiden ihraç etmekte tereddüt göstermiyor. Buna karşılık, demokrasiden uzak uygulamaları savunmaya, meşrulaştırmaya, böylece başbakanın gözüne girmeye çalışanların sayısı çok. Demokrasimizin aşil topuğu demokratça davranmayan inançsız demokratlar gibi geliyor bana. Ne dersiniz?
|