SERİN KANLI DÜŞÜNMEK GEREĞİ

SERİN KANLI DÜŞÜNMEK GEREĞİ

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi

 

İster iç ister dış siyaset alanında olsun, siyaset adamlarının anında ve iyi düşünülmemiş tepkiler vermeleri, gelecekte içinden çıkılması veya telafi edilmesi güç sonuçlara yol açabilir. Heyecana, kızgınlığa, gösteriş duygularına, kısa vadeli siyasi kazanç umutlarına kapılarak dikkatsiz sözler sarfetmek veya eylemler gerçekleştirmek biz sıradan vatandaşlar için bile pek şayanı tavsiye davranış türü olmamakla birlikte, siyasilerimizin mutlaka kaçınılmaları gereken bir tarzdır. Atalarımız da bizi uyarmak istemiş olacaklar ki, “öfke ile kalkan zararla oturur” diye bir söz bulmuşlar.

 

         İsrail’in Güney Lübnan’da başlayan, bilahare Lübnan’ın başka bölgelerini de kapsam içine alan, askeri ve sivil hedef farkı gözetmeksizin giriştiği saldırı karşısında gerek yöneticilerimizin gerek basınımızın verdiği ilk tepkiler, çoğunluk itibarile gördükleri acılı sahneler karşısında duyulan infiali aktaran, duygusal tepkilerdi. Durumun genel değerlendirilmesi henüz yapılmamış, olanların bölgemizdeki diğer olaylarla nasıl bir  bağlantılar ağı içinde olduğu tahlil edilmemişti. Memnuniyetle görülüyor ki, bu tür yaklaşımlar, hiç olmazsa basınımızın bir bölümünde, yerini daha serinkanlı değerlendirmelere bırakıyor. Maalesef, bazı siyasilerimiz için aynı şeyleri söylemek kolay gözükmüyor. Herhalde gösterişli davranışların içte siyasi fayda sağladığına kanaat getirmiş olacaklar ki, Türk-İsrail Dostluk Grubu üyesi bir kısım milletvekilimiz, bu topluluktan istifa etmeye karar vermişler. Gazetelerde verilen rakamlar doğruysa, neredeyse milletvekillerimizin yarısı bu grubun üyesi imiş. Rakam bu kadar büyük olunca, üyelerin gruba katılma saikleri ve samimiyetleri hakkında biraz merak duydum ama, isterseniz üzerinde durmayalım, konumuza sadık kalarak soralım: İsrail’i etkilemek istiyorsak, acaba dostluk grubundan ayrılmak mı yoksa grubu harekete geçirmeye çalışmak mı daha faydalıdır? Bana öyle geliyor ki, dostluk grubundan bir heyetin İsrail’e giderek, İsrailli parlamenterlere değerlendirmelerini aktarmaları, “ben istifa ettim” demekten daha yararlı olurdu. Bir kere, savaşa karşı olan Knesset üyeleri de var, onların durumunu güçlendirmeğe çalışmak gerek. Ayrıca, harekatı desteklemekle birlikte, bundan rahatsız olan üyeler ve partiler de vardır. Onların tereddütlerini arttırmak yerinde olur. Kaldı ki, bizim de İsrail’in izlediği yolun gerekçelerini daha iyi anlamamız gerekiyor. İsrailliler kamuoyuna açıklamadıkları bazı bilgileri milletvekillerine sunabilirler. Milletvekillerimiz de durumun Türkiye için taşıdığı anlamı ve sonuçları daha iyi değerlendiriler.

 

         Bildiğiniz gibi, Türkiye’nin İsrail ile çok yönlü ilişkileri var. Terörün muhatabı olmamız iki ülke açısından ortak bir çıkar alanı oluşturuyor ve işbirliği yapılmasını teşvik ediyor. Türkiye’nin terörle mücadelesi sırasında yurtdışından aldığı ağır eleştirilerden bazıları aslında İsrail’e yöneltilen eleştirilerden pek de farklı değildi. Dolayısıyla, İsrail’i eleştirirken daha titiz ve nuanse bir yaklaşım sergilememiz gerekiyor. İsrail’in ayrım yapmaksızın adeta sivil nüfusun tümünü hedef alan icraatini onaylamak mümkün değil. Ancak, İsrail’in harekatının temel nedeni olan Hizbullah’ın giderek daha güçlü bir takım silahları ortaya çıkararak savaşması, menzili giderek daha uzun olan roketler atması, sonra da sivil halkın, kadın ve çocukların arasında karışarak saklanması karşısında nasıl bir yol izleneceğini kestirmek de zordur. Bu sıkıntıyı PKK ile mücadelesinde karşılaştığı güçlükler nedeniyle en iyi Türkiye bilir. Belki bu konularda İsrail’e vereceğimiz akıl dahi vardır. Ama bütün bunları yaparken ilişikileri koparacak fevri çıkışlardan, telafisi zor olacak davranışlardan uzak durmak, iyi düşünerek davranmak esas olmalıdır.

 

         Bir an için kendimizi savaşın uyandırdığı duygulardan uzaklaştırarak, neler oluyor, kim ne yapmaya çalışıyor diye soralım. Sorunun cevaplaması o kadar zor olmasa gerek. İsrail’in varlığına karşı bir zamanlar bir hayli geniş olan red cephesi, Irak’ın işgalinden sonra, fiilen iki ülkeye inmiş durumda. Bunlardan biri kendi başına böyle bir politikayı yürütemeyecek kadar zayıf ve etkisiz olan Suriye.  Ancak İran’ın işlerine yardım ve yataklık yapabiliyor.  İran ise, Orta Doğu’daki nüfuz alanını genişletmek için büyük bir çaba içinde. Amerika’nın hatalarından da yararlanarak İran’dan Akdenize’e kadar uzanan kuşakta kendisine bağlı güçler oluşturuyor, bölgenin kaderinde söz sahibi olmak, kendi üzerindede bir Demokles kılıcı gibi sallanan Amerikan nüfuzunu kırmak istiyor.  Dış dünya ile gerilimli ilişkiler, İran rejimine içerde de reform baskılarına karşı direnme fırsatını veriyor. Lübnan’daki gelişmeler İran’ın nükleer silah geliştirme programını da dikkatlerden uzaklaştırdı. Hatırlatayım, İran barışçıl amaçlarla nükleer yakıt üretmesini sağlamak üzere kendisine yapılan son teklifi de alaylı bir dille reddetti.

 

Şimdi kendi kendimize soralım: Biz İran’ın hedeflediği bir Ortadoğu düzenini arzuluyor muyuz? Böyle bir gelişme Türkiye’nin çıkarlarına uygun mudur? Eğer istemiyorsak, İsrail’e sınırsız sertlikte, Hizbullah’a da fazlasıyla anlayışlı görünen tepkiler vermek yerine, bizi istediğimiz sonuçlara götürmesi daha muhtemel bir politika belirleyelim,  tepkilerimizi de ona göre şekillendirelim, bazı büyüklerimizin yaptığı gibi, kürsüye çıkınca aklımıza geleni söylemeyelim. Kısacası, his ve heyecana yer yok. Serinkanlı olmalıyız.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap