A.İlter TURAN
SİYASET PENCERES
Değerli okuyucular hissetiniz mi bilmiyorum ama iki aydır yazılarımı yurtdışından yazıyorum. Akademik yılın ilk yarısını, İbrahim Tatlıses’in Urfa’da olmadığını beyan ettiği İngiliz Üniversitesi’nin sadece doktora veren bir kolejinde geçirdim. Eski yıllarda bu durumlarda yazılarıma ara vermek zorunda kalır ya da faksla göndermeye çalışırdım. Bir dönemde bir Amerikan üniversitesinde yarıyıl geçirmem kesinleşince, yayın yönetmenimle “Ne yapalım” diye konuştuk. Ülkemizdeki gelişmeleri muntazam izleyemeyecektim. Başka çözüm geliştirdik. “Amerika Mektupları” diye bir başlık bulduk, Ben de Amerika’nın iç ve dış politikasına ilişkin yazılar yazdım. Faks ile gönderdim. Üç ay öyle idare ettik.
Günümüzde artık ülkeden bir süre uzak yaşamak, ülkeden uzaklaşmak anlamına gelmiyor. Sabahları erkenden başlıca gazetelerimizi internet üzerinden izleyerek güne başlamanız mümkün. Ben de öyle yapıyorum. Boş vaktiniz varsa, bilgisayarınızdan televizyon yayınlarını da izleyebilirsiniz. Twitter, bloglar filan derken, sade gazete haberlerini değil vatandaşın düşüncelerini, hatta işin dedikodu faslını dahi yakalayabiliyorsunuz. Bu olanaklar size Türkiye’de yaşamadan Türkiye’yi yaşama fırsatı sunuyor. Yurtdışında yaşayan bazı insanlar biliyorum, sadece Türk gazeteleri okuyup, Türk televizyonları seyrediyorlar, içinde yaşadıkları ülke hakkında fazla bilgileri yok. İnsan ülkesini merak eder ama, yaşadığı yeri de biraz merak etmez mi diye ben merak ediyorum.
Bir insan, ne kadar uzakta olursa olsun kendi ülkesinde olanları bilmek, izlemek istiyor. Önceki yıllarda uzaklarda iken bilgi sağlamak zordu. Yurt dışında uzun süreler geçirdiğim dönemlerde rahmetli babam gazeteleri biriktirir, tomarlar halinde bana gönderirdi. Paketler geldiğinde ne kadar sevindiğimi yakinen hatırlıyorum. Gazeteler gelince her gün birkaç tanesini okur, böylece iki-üç ay aralıkla da olsa Türkiye’de olanları izlemeye çalışırdım. Bir ara, yahu kısa dalga Türkiye Radyosu var, bir cihaz alayım da, oradan izleyeyim dedim. Siparişi verdim, bir hafta sonra cihaz geldi. Amerika’nın orta eyaletlerinden birinde bir üniversitede ders veriyorum. Radyoyu evde çalıştıramadım. Bahçenin ortasında bir yere sandalyemi kurdum, bir hayli uğraştıktan sonra Ankara Radyosu’nu buldum. O da ne! Bir sürü didaktik program, Selçuk mimarisinden buğday yetiştirmeye kadar her konu var, fakat haber yok. Büyük bir hayal kırıklığı yaşadım. O maceradan kalan radyo hala üniversitede hatıra mahiyetinde odamda duruyor.
Acaba hangisi daha iyi, çok zor haber almak mı, anında her şeyi bilmek mi? Düşünülürse, her birinin kendine göre iyi ve kötü tarafları bulunabilir. Ama galiba soru biraz anlamsız. Günümüzde anında her şeyi bilme imkanı var ama istemiyorsanız, bu imkanı kullanmak mecburiyetinde değilsiniz. Ben Türkiye’yi izlemeye çalıştım ama beni konuk eden toplumu da ihmal etmedim. Gelecek haftadan itibaren sabah gazetelerim kapıya gelecek, evde televizyonu açacağım, hayat normale dönecek. Ama uzakta yaşarken ülkemle bağlantıların aksamamış olmasından mutluyum.