A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Suriye istikametinde giden; hududa yakın bir yerde güvenlik güçleri tarafından durdurularak aranmak istenen fakat MIT’in müdahalesi sonucu aranmayan; şu anda nerede olduğu bilinmeyen bir TIR kamyonu olayı ile karşı karşıya bulunuyoruz. İçişleri Bakanımız kamyonun Suriyeli Türkmenlere yardım malzemesi götürdüğünü ifade etti ama böyle bir sevkiyatın neden MIT nezaretinde yapılması gerektiği ve aracın aranmasına neden müsaade edilmediği konularına temas etmedi.
Karşımızda açıklanmaya muhtaç bir durum var. Ancak yükünün niteliği ve malı teslim adresi belirsiz bir kamyondan daha kapsamlı bir sorun karşısındayız. Hükümetimiz ülkemizin Suriye’deki iç mücadeleye dönük olarak nasıl bir politika izlediğini, nereye varmak istediğini toplumla paylaşmıyor. Kamyon olayı, sanki bir şeyler saklanmak isteniyormuş duygusu yarattı. Uluslararası kamuoyunda, Türkiye’nin radikal İslamı savunan bir takım örgütlerle olması gerekenden daha samimi ilişkiler içinde olduğu ihtimali dile getiriliyor. Şurası kesin ki, Türkiye Rusya ve Amerika’nın geliştirmeğe çalıştığı çözümün dışında, belki de bu çözümü engellemeyi öngören bir politika izleme gayretinde.
Suriye’ye karşı girişilebilecek bir askeri müdahalenin çok kaynak gerektireceği, buna karşılık toprak bütünlüğünü koruyabilen, istikrarlı ve demokratik bir ülke inşasının yolunu açmayacağı kanısı müttefiklerimiz arasında, özellikle Amerika katında yaygın. Ayrıca, gerek Amerika’nın gerek Avrupa Birliği’nin henüz iktisadi sıkıntılardan tamamen kurtulmamış olması, onları dış müdahalelere girişmek konusunda isteksiz kılıyor. Suriye’nin kitle imha silahlarını (zehirli gazlar) teslime hazır olduğunu ilan etmesi ve Birleşmiş Milletler ile işbirliğine yanaşması, böyle bir ortamdan “şerefli” bir çıkış yolunu açtı. Artık Esat’ın gitmesi üzerinde ısrar etmek bir yana, çözümün Baas’ın kalması ama muhalefetle anlaşması ilkesi etrafında şekillenmesi öngörülüyor.
Esat rejimine muhalif olanların, Esat’ı bir yana bırakıp kendi aralarında kavgayı ön plana çıkarmaları, bu grupların ülkede iktidarı devralıp demokratik bir yönetim getirebilecek nitelikte olmadıklarını herkese gösterdi. Rejim karşıtları içinde en iyi örgütlenmiş olan, savaşmayı bilen kadroların radikal İslami unsurlar olduğu değerlendirmesi yaygın ve sanıyorum yanlış da değil.
Bu verilerin ışığı altında Türkiye ne yapacak? Başlangıçta Esat’ın çabucak devrilebileceğini düşünerek bir hesap hatası yaptık. Esat’ın ülkesi içinde sandığımızdan çok daha fazla desteği olduğunu göremedik. Rusya ve İran’ın Esat’ı sonuna kadar desteklemeye hazır olduklarını ise anlayamadık. Müttefiklerimizin bu olayda ne oranda özveriye hazır olduklarını değerlendirirken de yanıldık. Batılı dostlarımız ve Rusya, Baas ağırlıklı rejimin devamını sağlamaya çalışacaklar ve muhtemelen başarılı olacaklar. Biz bunun dışında kalacağız. Eğer bu plan tutmaz ve Baas rejimi çökerse, Suriye’nin parçalanması ve/veya radikal dinci unsurların güçlenmesi olasılıkları artar. Acaba bu seçeneklerden hangisini tercih ederdiniz? Suriye konusunda iyice düşünme zamanı geldi. Tabii, önce hükümetimizin ne yapmak istediğini anlayabilsek ne kadar iyi olurdu!