SORUN NE, ÇÖZÜM NE?
Ne Avrupa Birliği, ne ekonomi, ne petrol fiyatları, ne Kuzey Irak’taki durum. Öyle görünüyor ki, biz yılın geri kalan kısmını Cumhurbaşkanı seçimi, ardından milletvekili genel seçimleri ile geçireceğiz. Sizlerin de izlediği gibi, önce seçim yapalım, Cumhurbaşkanını yeni parlamento seçsin diyenler var ama iktidar partimizin böyle bir plana itibar etme eğiliminde olmadığı anlaşılıyor. İktidar partisi erken seçim yapmağa zorlanabilir mi? Ana muhalefet partisine üye milletvekillerinin istifa etmesi yoluyla parlamentonun temsil kabiliyetinin sorgulanır hale geleceği, bunalımdan seçimle çıkılmasının zorlanacağı ileri sürülüyor. Bu öneri uygulanırsa nasıl bir sonuca yol açacağını önceden kestirmek zor. Bakarsınız milletvekili seçimleri bugünkünden pek farklı sonuçlar doğurmaz. İktidar partisinin şimdiki kadar açık farkla olmasa bile, parlamenter çoğunluğu elde etmesi olanaksız değildir. Seçmen, ana muhalefet partisini seçimleri erkene alma gayretleri için ödüllendirmeyebilir. Benim ki sadece şahsi kanaatim ama, ana muhalefet partimiz kendi milletvekillerini istifa ettirme kararlılığına zaten sahip değildir.
Biraz ayrıntılı düşünecek olursak, karşı karşıya bulunduğumuz sorunun salt seçimlerin erkene alınmasıyla giderilecek nitelikte olmadığı görülecektir. Pekiyi, sorun nedir? Seçmenin azımsanmayacak bir bölümü, iktidar partisinin rejimin laiklik niteliği ile yeterince barışık olmadığından, parlamentodaki çoğunluğunu rejimin niteliğini değiştirmek için kullanacağından kuşku duymaktadır. Cumhurbaşkanlığı seçiminin bu kadar büyük bir toplumsal ve siyasal çekişmeye yol açmasının altında, Başbakan cumhurbaşkanı seçilecek olursa, iktidarın rejim değişikliğine giden yolu açacağı, iktidarı dengeleyen başlıca kurumlardan birinin işlerliğini yitireceği korkusu yatmaktadır. Bu korku yerinde bir korku mudur, pek emin olamıyorum. Ancak, kamuoyunun bir kesiminde böyle bir yerleşik kanı oluşmuşsa, bu kesimin tereddütlerini gidermek, inatlaşarak cumhurbaşkanı seçimine gitmekten daha uygun olacaktır. Uzlaşı aramak, genel bir mutabakat oluşturmaya gayret etmek, iç barışımızı güçlendirecek, istikrarımızı korumaya yardım eder.
İyi, güzel de, sözünü ettiğimiz uzlaşı nasıl gerçekleştirilecek? İki ayrı çabaya gerek olduğunu sanıyorum. İlkin, hükümetin kendisinin gizli niyetleri olduğu kanısını güçlendiren davranış ve tutumlardan uzaklaşması gerekiyor. Bu sanıldığı kadar kolay değil çünki gerek başbakanımız gerek yakın çevresinden birçok kişi, yapılan bir kısım işlerin laiklik ilkesiyle ilişkisini kurmuyor ya da kuramıyor; yaptıkları eleştirildiği zaman da kötü niyet arıyor. Halbuki, sistemin laik temellerinden uzaklaştırıldığı endişesini taşıyanlar bu konuda samimiler. Rahatlatılmaları gerek ama hükümet hiç oralı değil. Örneğin, müzelerden hastahanelere kadar, yapacakları işle ilgili uzmanlıkları olmayan kişiler göreve getiriliyor. Bu kişilerin ortak tarafı aynı meslek lisesi grubundan diplomalı olmaları, dindar olmaları (olabilir) fakat çalıştıkları kurum da dindarlık havası estirmeleri (olmamalı). Bir bölümü ayrıca getirildikleri görev için aranan şartları haiz değiller, atamaları cumhurbaşkanı tarafından (haklı olarak) onaylanmadığı için de, vekaleten görev yapıyorlar. Tabii, kişinin yıllar boyu vekaleten iş yapması suç bile oluşturuyor ama hükümet duyarsız. Mesleki liyakate bakılarak gelinen görevlere, ideolojik yoldaşlık kıstasıyla yapılan atamalar, dışardan bakılınca, kadrolar aracılığıyla bürokrasinin her noktasını ele geçirmek ve rejimi değitirmeye hazır hale getirmek olarak görülüyor. Ben atamalarla sadece ilgili bir örnek verdim ama Papa ile görüşmek için bir türlü karar verememek dahil, örneklerden yana sıkıntı olduğunu sanmıyorum. Hükümetin nihai niyeti konusundaki tereddütleri gidermek için gayret göstermesi gerek ama bunu yapmaktan kaçınıyor. Gereğini yapmanın seçmen katında partiyi zayıf göstereceğinden, partinin sadık seçmenlerinin partinin dinden uzaklaştığı iddialarından etkileneceğinden korkuyor. Halbuki, seçmenin en büyük ağırlığı iktisadi konulara verdiği, diğer konuların ikincil nitelikte olduğunu anketler gösteriyor. Risk almaktan çekinmezse, kazançlı çıkar.
Uzlaşı için ihtiyaç duyulan ikinci yol, cumhurbaşkanını muhalefet partileri ile görüşerek belirlemektir. Dikkat edin, iktidar partisi cumhurbaşkanını hukuken seçemez demiyorum, siyasal barış ve istikrar için uzlaşı araması yerinde olur diyorum. Kimin ya da hangi nitelikleri haiz bir kişinin cumhurbaşkanı seçileceği üzerinde yaygın bir mutabakata ihtiyaç var. Anayasamız ise, yapılışından önce gelen dönemdeki meclisin bir türlü cumhurbaşkanı seçememesinin etkisi altında, bir seç-kurtul anlayışını yansıtıyor. Bu düzenleme mutabakat arama çabalarını teşvik etmediği gibi, bu arayış için gerekli vakti bırakmıyor.