BASIN ARACILIĞIYLA ATIŞMAK UZLAŞI ARAYIŞI DEĞİLDİR!

BASIN ARACILIĞIYLA ATIŞMAK UZLAŞI ARAYIŞI DEĞİLDİR!

 

Prof.Dr.A.İlterTURAN                                      

                                                                    siyaset penceresi

 

Ülkemiz gelişerek dünyanın önde gelen ülkeleri arasında yer almak yönünde bir ivme yakalamıştı. Bir yıl önce insanlarımıza sorsaydınız, çoğu ülkemizi parlak bir geleceğin beklediğini, hızlı kalkınmamızın bizi bulunduğumuzun ötesinde, geçmişte tahayyül edemeyeceğimiz noktalara götüreceğini söyleyebilirdi. Bugün, geleceğe güvenle bakmak havası yerini gerilime, endişeye ve acaba yarın nelere gebe türünden huzursuzluğa bırakmıştır. Bu kötüye gidişin altında birkaç altboyutu olan köklü bir sorun yattığını hepimiz biliyoruz. Türk modernleşmesi sivil-asker kökenli merkezi bir bürokrasinin toplumsal kültürü değiştirme projesi olarak yürütülmüştür. Sosyo-ekonomik temelleri zayıftır. Merkezi yönetim, kültürel dönüştürme projesini tamamlayamadan siyasal rekabete geçilmiştir. Böylece, hepimizin yakından tanıdığı seçilmişler-atanmışlar ayrışması doğmuştur. Siyasi gücün bu iki zümre arasında nasıl paylaşılacağı, geçmişte olduğu gibi günümüzde de yaşanan gerilim ve tıkanıklıkların temel nedenlerinden biridir. Ancak, bu sıkıntılar karşısında kötümserliğe kapılmak yerine aslında şanslı insanlar olduğumuzu görmek lazım. Toplumda siyasal gücün yeniden dağılmasından kaynaklanan uzlaşmazlıklarımızı demokratik rekabet aracılığıyla çözmeğe gayret ediyoruz. Bu sorun başka toplumlarda ya büyük tahribata yol açan kavgalarla çözülüyor ya da mücadele otoriter rejimler aracılığıyla baskı altında tutuluyor. Üstelik, otoriter rejimle sağlanan düzenler kırılgan olup, her zaman beklenmedik patlamalarla karşılaşabilir. Demokrasi çok daha istikrarlı.

 

Yine de ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuzu inkar edemeyiz. Siyasetimizde yaşam biçimlerini de kapsayan sert bir kavga var. Parlamentoda halledilemeyeni yargı yoluyla çözmeye çalışan, iktidar partisi mensuplarının yaşam biçimini hakir gördüğünü saklamayan, başbakan ve hükümet üyeleriyle konuşmamayı marifet sayan bir ana muhalefete sahibiz. İktidarımızın da eksiği yok. Seçmenin iltifatına fazlaca mazhar olduğu için, her istediğini yapmasının tabii olduğunu düşünen, gençlik yıllarında yetiştiği yerlerde edindiği hitabet üslubunu bugün ulaştığı konumda kullanmayı yadırgamayan bir başbaşkanımız var. Kabine ve parlamentodaki arkadaşlarının pek farklı davrandığını söylemek kolay gözükmüyor.


 

İktidar ve muhalefetimizin ortak tarafı, demokrasinin bir uzlaşma mekanizması olduğunu kabullenmekte zorlanmaları. Tıkanmaların aşılması, demokratik sürecin işlemesi isteniyorsa, tarafların istedikleri bazı şeyleri elde etmek ya da koruyabilmek için, istemedikleri bazı şeyleri de kabullenme gereğini benimsemeleri zorunlu. Önceleri de burada dile getirildiği gibi, büyük bir uzlaşı gerekiyor. Bu uzlaşının laikliğin yorumu üzerinde olması gerektiği aşikar. Bir yandan iktidarın dini bir yönetime kaymayı amaçladığı endişelerinin giderilmesini, diğer yandan dindar kişilerin kendilerini daha rahat ifade etmelerinin sağlanmasını öngören bir arayış lazım. Çözüm dediğimiz şey, kimseyi tatmin etmeyen, ama herkesin katlanabileceği anlayışlardan oluşacaktır. Bunun önderliğini iktidar ve muhalefet partileri yapacak ve varacakları anlaşmayı birlikte savunacaklardır. Bu mümkün mü? Bilmiyorum. Ama iktidar ve muhalefetin uzlaşı araması, bunun için de  sürekli görüşmesi, konuşması gerektiğini biliyorum. Basın aracılığıyla sürekli atışmak bir iletişim biçimi ama herhalde müzakere diye nitelendirilemez.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap