SİLAH SEVDALILARI BİR DEFA DAHA DÜŞÜNSÜNL

SİLAH SEVDALILARI BİR DEFA DAHA DÜŞÜNSÜNLER

 

 

İlter TURAN                                                                                 

                                  siyaset penceresi 

 

 

 

Birkaç gün önce bir milletvekili arabasını park ederken yanına yaklaşan kılıksız bir genç kendisinden park ücreti talep etmiş. Otoparka değil bir sokağa park ettiği anlaşılan milletvekilimiz parayı makbuz karşılığı verebileceğini belirtince, otoparkçılığı kendinden menkul genç, arkadaşlarını çağırmış. Gelişmelerin kendi hayrına olmayacağını kestiren milletvekilimiz tabancasını çekerek saldırıdan kurtulmuş, arabasına binerek olay yerinden uzaklaşmış. Eğer kısa vadeli ve dar çerçevede düşünmeyi itiyat edinmişseniz, milletvekilimizin tabanca taşımakla isabet ettiğine hükmedebilirsiniz. Öyle değil mi, silahı olmasaydı, saldırganlar karşısında ne yapabilirdi? Ne mutlu ki, saldırıya uğrayan milletvekili olaya daha geniş açıdan yaklaşmış. Silah taşımasının kendisini katil yapabileceğini idrak etmiş. Artık tabancasını yanına almıyormuş. Bir düşünün! Bir anlık kızgınlık nedeniyle bir başkasını öldürebilirdi. Hayatının geri kalanını büyük ızdırap içinde geçirebilirdi. Sadece hapis yatmasından söz etmiyorum, bir de insan öldürmüş olmanın doğuracağı vicdan azabı var.

 

         Tam bu olaya sevinmişken, bir başka milletvekilimizin açıklamaları soğuk duş etkişi yaptı. Son zamanlarda muhtelif vesilelerle dikkati çekme çabasi içinde olduğu izlenimi yaratan muhalefete mensup bir  bayan milletvekilimiz, insanın evine giren hırsızı vurmasının suç olmaktan çıkarılması gerektiğini ifade buyurdu. Türkiye Vahşi Batı’ya benzemeye başladığına göre, biz de Vahşi Batı kurallarını uygulamaya sokmalıymışız. İlk bakışta pek makul gözüküyor. Hırsız eve girerse, vurulmalı. Tabii ki, girmezse de vurulması söz konusu olmayacaktır. Günümüzde hırsızlık olaylarının arttığı malum. İnsanlar huzursuz oluyorlar. Böyle tatsız bir olayla karşılaşmak istemiyorlar. Karşılaştıkları zaman ne yapacaklarını bilememekle birlikte, kendilerini güçsüz ve aciz hissediyorlar. Halbuki, silahları olsa ve hırsızı vurabileceklerini bilseler, rahat edecekler. Bayan milletvekilimizin ise durumu zaten iyi. Çok sayıda silahı varmış, iyi silah kullanırmış. Tek şikayeti, hırsızı vurmanın serbest olmaması.

 

         Biz sayın milletvekilimizi silahlarıyla başbaşa bırakalım, ve hırsızları vurmakla ilgili değerli görüşlerini biraz daha ayrıntılı bir mantık taramasına tabi tutalım. Biliyorsunuz, mevcut yasaya göre evinize giren bir hırsızı vurmak suç oluşturuyor. Tabii bunun nefs-i müdafaa ile ilgili istisnaları var. Fakat, bir an


için daha genel bir kuralın getirildiğini, hepimizin hırsızı vurma özgürlüğüne kavuştuğunu varsayalım ve muhtemel sonuçlarına bakalım. Değerlendirmemize bir soruyla başlayabiliriz: Evinize izinsiz giren ve tanımadığınız her kişi hırsız mıdır? Olmayabilir. Zaman zaman sarhoş birinin yanlışlıkla bir başka eve girdiğini gazetelerde okuyabilirsiniz. Ya da herkesin uyuduğu bir saatte evde duyduğu tıkırtıyla uyanıp, gördüğü gölgeye ateş eden adamın kendi oğlunu vurduğunu anlatan haberlere rastlayabilirsiniz. Başka olasılıklar da var ama bir, iki örnek dahi soruyu yanıtlıyor zannederim.

 

İkinci bir soru soralım: Bir eve girdiğinde silahla karşılanmayı bekleyen bir hırsızın acaba nasıl bir yol izlemesini beklerdiniz? Sizi bilemem ama ben hırsız olsam, hin-i hacette lazım olur diye cebime bir tabanca koyuverirdim. İsterseniz başka türlü ifade edeyim. Hırsızı öldürme özgürlüğüne kavuşmanız, mutlaka hırsızı caydırmaz, onun da sizi öldürme özgürlüğüne sahip olduğunu düşünmesine yol açabilir. Üstelik korkarım ki, hırsız silah kullanmakta sizden daha mahir olacaktır.  Aklıma hemen bir soru daha geliyor: Eve giren hırsızı vurma “özgürlüğünün” genişletilmesi, acaba silaha sahip olma isteklerini de arttırmaz mı? Toplumumuzda zaten silah sevdası alabildiğine yoğun. Milletvekillerimizin seçildikten sonra yaptıkları ilk işlerden biri tabanca edinmektir. Bir sürü vatandaşımızda da izinli ya da izinsiz silah bulunur. Gündelik cinayet haberlerini okuduğunuzda, önemli bir bölümünün bir hiç yüzünden çıkan kavgada silahların çekilmesinden kaynaklandığını görürsünüz. Eğer, o anda kişilerin tabancası olmasaydı, muhtemelen cinayet de çıkmayacaktı. Şimdi, insanlarımıza artık hırsızı vurabilirsiniz dersek, bana silah lazım diyeceklerdir. Ancak, hırsızları tefrik edip sadece onları vuran bir silah henüz icat edilmediğinden, aynı silah karı-koca didişmelerinde, komşu kavgalarında ve daha nice ortamda kullanılabilir. Çocukların evdeki silahı bulup, oyun zannederek birbirini vurmaları da bir başka olasılık. İsterseniz bu listeye silahların yol açtığı kazaları ya da başkalarını ekleyebilirsiniz.

 

         Bu olasılıklar yanında, ilkesel bir konu da beni düşündürüyor. Acaba, hırsızı cezalandırmak vatandaşın mı yoksa devletin mi işi? Herhalde ikincisi. Bireylerin, evine giren hırsızı vurmak biçiminde dahi olsa, adalet dağıtmaya başlaması hukuk anlayışımızda önemli bir gerilemedir.  Milletvekillerimiz Vahşi Batı zihniyetini savunmaya başlayacak olurlarsa, bundan kendileri de dahil zararlı çıkmayacak kimse yoktur. Madem asayişi sağlayamadık, hırsız vurmayı serbest bırakalım mantığına bizi gelişmiş değil, iptidai toplumlar katına götürür. Ülkemi buna layık görmem. Başta ana muhalefetin bayan milletvekili olmak üzere, silah sevdalıları taleplerini bir defa daha düşünseler çok iyi olur. Galiba fazla düşünme fırsatı bulamadan konuşmuş bulunuyorlar.

Sitemizde yayınlanan makale, yazı, döküman, dosyalar ve resimler izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Copyright © 2014 Ruyiad Tüm Hakları Saklıdır.
Sitemap