BİLGİ TOPLUMU OLMA ÖZLEMİ VE ZİHNİYET DEĞİŞİKLİĞİ
Son yıllarda geleceğe dönük tahminlerde bulunanlar, geleceğin bilgi toplumu olmayı becerenlere ait olacağını, bunu beceremeyen toplumların çok gerilerde kalacağını, Türkiye’nin yolunu çizerken bu hususu gözününde bulundurması gerektiğini bizlere hatırlatıyorlar. Bilgi sözcüğünün kazandığı popülerlik, kavramın başka alanlara da aktarılmasıyla sonuçlanıyor, örneğin bilgi ekonomisinden söz ediliyor. Tabii, bu çabalar hatalı değerlendirmelere de sebep olabiliyor. Nitekim, bitirdiğimiz haftanın sonuna doğru yapılan İstanbul Forum 2023 toplantısında Çek Cumhurbaşkanı Vaclav Klaus, bilgi ekonomisi deyiminin kullanılmasına itiraz etti, ekonominin her zaman bilgiye dayanarak işlediğini hatırlattı.
Her zaman yerinde kullanılmasa da, bilgi toplumu deyimi ve çağrıştırdığı olgular önemli. Çağımızda bilgiye erişmek geçmişe göre kolaylaştı. Daha önceki dönemlerde zorluklarla edinilmiş az miktarda bilgiyle görülen işlerde şimdilerde çok daha geniş bir bilgi temeliyle hareket etmek mümkün. Kararlar daha fazla bilginin ışığı altında alınınca, hata marjları daraltılabiliyor. Belki daha da önemlisi, elimizde olan bilgiler sayesinde önceleri farkedilmeyen bir kısım sorunları bile önceden kestirmek, önlemler almak imkan dahiline giriyor. Dikkatlerden kaçmasın diye işaret edilmesi gereken ek bir husus da var. Artık başkalarının bilgi sahibi olmadığı ve bilgiye kolayca erişemeyeceği varsayılarak bol palavra atmak zorlaşıyor. Diyelim ki bir dostunuz “Bizden başka Avrupa ülkesinde böyle anayasa mahkemeleri yok” dedi. Eğer bir internet bağlantılı bir bilgisayar yakınında iseniz, bu beyanın doğru olup olmadığını anında denetleyebilirsiniz. Bir arama motoruna “anayasa mahkemeleri” komutunu vermeniz yeterli olur.
Bilgi toplumu olmaya yönelmek sadece böyle bir özlemi duymakla gerçekleşemez. Biz genelde teknoloji ile büyülenen bir toplum olduğumuz için bilgi toplumu olmayı bilgisayar ağları kurmak, herkesi bir bilgisayar sahibi yapmak, kısacası ülkeyi bir bilgisayar cenneti yapmakla eş anlamlı tutmak eğilimindeyiz. Bilgiye erişilmesini sağlamak bakımından, ülkedeki bilgisayar donanımının ve şebekesinin güçlü olması gerektiğine şüphe yok. Ancak bilgi toplumu olmak yönünde ilerlemek, bundan çok öteye bir yaklaşım veya zihniyet
değişikliği gerektiriyor. İlkin, bilgiye ulaşılabilmesi için önce bilginin üretilmesi gerekiyor. Bunun için de önce bilgiye ihtiyaç olduğuna inanılması, sonra da bilgi üretiminin tasarlanması lazım. Bilgisayarlar kullanıma girse bile, bilgi kendiliğinden üretilmiyor. Hangi bilgileri üreteceğinize karar vermeniz zorunlu. Günümüzde bilgi üretilmesi için bilgisayar ağları ve sistemlerinin kullanılabiliyor. Örneğin, bilgisayarla çalışan bir kütüphane önceden tasarlandığı takdirde, kullanıcıların aldıkları kitapları ne kadar zamanda iade ettiklerini, hangi nitelikteki kullanıcıların iadeyi geciktirdiklerini ya da hangi tür kitapların kullanıcı tarafından daha uzun süreler muhafaza edildiğini anında belirleyebilir. Ama her bilginin bilgisayarla üretilmesi mümkün değil. Başka yollardan üretilen bilgilerin de bilgisayarlara yüklenmesi ve yaygın kitlelerce erişilebilir ve kullanılabilir hale getirilmesi gerekli. Ancak, tekrar etmek pahasına da olsa vurgulayalım: Bilginin bir değer olduğuna, bilgi üretmenin bizi daha güçlü kılacağına inanmadan yola çıkmayız.
İkinci bir husus daha var. Bilgi toplumu olmak için salt bilgi üretmek yeterli olmuyor. Bilginin paylaşılması da bilginin üretilmesi kadar önemli. Tahmin edebileceğiniz gibi açıklık ve şeffaflıktan söz ediyorum. Toplumların ve özellikle devletlerin şeffaflık konusundaki yaklaşımları birbirinden farklı. Bilindiği gibi, devletimiz elindeki bilgileri saklamaya, kimseyle paylaşmamaya pek meraklıdır. Bu sıkılığın altında bazen aslında istenilen bilgilerin elde olmadığını açıklamaktan kaçınmak ya da eldeki bilgilerin uydurma veya güvenilir olmaması dolayısıyla kolayca yanlışlanabileceği korkusu yatabilir. Ama çoğu zaman daha genel bir vaziyet alışla karşı karşıya olduğumuz kesindir. Bilgilerin kimin tarafından ve ne amaçla kullanılacağını bilmediğimizden, gizlilik mazereti arkasına sığınarak bilgi üretmekten kaçınıyor, olan bilgiyi de kimseyle paylaşmaya yanaşmıyoruz. Bu temel yaklaşım değişmedikçe ülkemizin bilgi toplumu olmasının önünde ciddi bir engel var demektir.