YANLIŞ HESAP BAĞDAT'TAN DÖNMESİN!
Bitirdiğimiz hafta içinde daha yeni düzene koymağa çalıştığımız Türk-A
PKK Irak sınırları içindeki Kandil Dağı’nda yuvalanmış, buradaki emniyetli bölgeden Türkiye’ye sızarak operasyonlar düzenliyor, geri dönüyor. A
Türkiye, uzun bir aradan sonra son günlerde yeniden yoğun olarak karşılaştığı terör olgusuna karşı çare arıyor. Sürekli olarak, Amerikalı dostlarımızdan Kuzey Irak’la ilgili tedbir almaların istedik. Ellerindeki askeri olanaklar zaten yetmeyen, Kürtlerle ilişkilerini de sarsmayı göze alamayan Amerika, “sabredin, görüşmelerle çözüm arayalım” türünden sözlerle olay çıkmasını önlemeye çalıştı. Bu durum böyle devam edebilirdi ama İsrail’in kendisine yönelik terör saldırıları nedeniyle Filistin ve Güney Lübnan’da sınırsız güç kullanımına yönelmesi, Amerika’nın da bunu tabii karşıladığını ifade etmesi, Türkiye’de, kendisine karşı haksız bir engel oluşturulduğu düşüncesini uyandırdı. Evet, madem ki Lübnan’da üstlenen terör hareketlerini yok etmek için İsrail’in nefsi müdafaa gerekçesiyle sınır ötesi askeri harekat yapması haklı idi, o zaman Türkiye’nin de aynı yola başvurmasından tabii birşey olamazdı.
İsrail’in karşılaştığı durum ile Türkiye’nin karşılaştığı durum arasında farklar olabilir. Ancak, başka ülke topraklarından bir ülkeye saldırı düzenleyen terör örgütlerine karşı sınır ötesi askeri harekat düzenle
İlk bilineni tekrarlayalım. PKK terörü salt Kuzey Irak’tan kaynaklanan bir olgu değildir. Zaman zaman eylemlerinin sınırdan bir hayli uzak kesimlerde görülmesi, bir kısım yerel yöneticilerin bu örgütle dayanışma içinde olduklarını şu veya bu şekilde sergilemeleri, PKK cenazeleri sırasında yapılan nümayişler, bir kısım AB ülkelerinden kaynaklanan destekçi ve tahrikçi tavırlar, Kuzey Irak’taki desteği denetim altına almakla tüm olayı bitiremeyebileceğimizi düşündürtmektedir. Hatta, içerdeki durumumuzu güçlendirecek olursak, dış kaynaklı terörün etkisiz kılacağımız iddiasının inandırıcılığı yüksek bulunabilir.
Ülkemiz dış politika eylemlerini düzenlerken, herhalde İsrail’i ağır bir dille suçladıktan sonra, “ben de benzeri yöntemler kullanmak istiyorum, neden karşı çıkıyorsunuz” demek yanılgısına düşmek istemeyecektir. Fakat daha önemli bir sorun var: harekat sırasında Kuzey Iraklı ve Amerikalı askerlerle karşı karşıya gelme, böylece tırmanan bir çatışmaya girmeolasılığı. Şayet müdahale kesin olarak PKK olgusunu bitirecek diyebilseydik, böyle bir müdahalenin doğuracağı diğer her türlü olumsuz sonuca katlanalım diye düşünebilirdik. Ama, müdahale ABD ile çok boyutlu ilişkilerimizde telafisi zor bir yara açacak, Irak’la ilişkileri bozacak, AB ile gelişen ilişkiyi sekteye uğratacaktır. Arap dostlarımızın bizi destekleyeceğini sananlar varsa, yanılıyorlar. Kazancı belirsiz, kaybı fazla bir girişim söz konusu. Askeri harekat konusunda aceleci ve ısrarlı davranmak pek makul bir yol gibi gözükmüyor.
Son olarak, nasıl olsa Türkiye birşey yapamaz diye düşündüğünü sandığım Kuzey Irak yönetimine bir hatırlatma yapmak isterim. Kıbrıs da zamanında böyle düşüncelerle hareket etmişti. Türkiye sustu, sustu, sonra sabrı taştı. Hesap Bağdat’tan döndü. Üstelik Rumların dostu çoktu, Kürtlerin o kadar var mı, bilemem. Ben onların yerinde olsam, Türkiye’yi tatmin edecek bazı adımlar atar, komşumun dostluğunu korumaya çalışırdım.