İNTİHAL CİDDİ BİR MESELE MİDİR?
Ülkemiz bir süredir bir intihal sorunu ile çalkalanmakta. Başbakanlık müsteşarımız daha önceki akademik görevi sırasında intihal yapmış olmakla suçlanıyor. Böylece kamuoyumuz pek yakından tanımadığı bir kelime ve buna tekabül eden bir olguyla da tanışmış oldu. Artık öğrendik, intihal kaynak göstermeden bir başkasının eserlerinden yararlanmak, aktarmalar yapmak. Tabii kaynak gösterilmeyince, aslında başkasına ait fikir ürünleri, intihal yapan kişiye aitmiş gibi değerlendiriliyor. İntihalde bulunan kişi fikri ürünün sağladığı faydaları kendi kazanç hanesine yazıyor. Ortaya haksız iktisab çıkıyor.
İntihal konusunun fikri ürünlerin bolca bulunduğu her ortamda gerçekleşmesi mümkün. İşi sürekli ve düzenli düşünce ve araştırma ürünleri vermek olan üniversitelerde böyle bir fiilin gerçekleşme olasılığı tabiatıyla daha yüksek. İntihale başvurmak akademik hayatın temel bir kuralını ihlal etmek olduğundan, intihal konusu üniversitelerde Fikir ve Sanat Eserleri yasasının ötesinde mesleki ahlak anlayışı çerçevesinde bir disiplin suçu olarak da ele alınmıştır. Bilindiği gibi, yüksek öğretim kurumlarında göreve atanmalar ve terfiler, öğretim elemanının verdiği ürünler değerlendirilerek yapılır. Dolayısıyla, kişinin kendisine ait olmayan fikir ürünlerini sanki kendisine aitmiş gibi göstermesi tabii karşılanması mümkün olmayan bir davranıştır. Mutlaka yaptırımlarla karşılanması gerekir.
İntihal kelimesiyle fazla aşina olmamamız, olayın sıkça zuhur etmemesinden değil, çoğu zaman konuya karşı kayıtsız kalınmasından ileri geliyor. Toplumumuzda fikir ve sanat eserlerinin kopyalanması, kaynak belirtilmeden aktarılması sıradan olaylardır. Birçok alanda patent hakkı ödemeden taklit yolula üretim yapmak tabii karşılanır. İlaç firmalarımız uzun süreler başkalarının geliştirdiği ilaçları, geliştirenlere bir ödeme yapmadan ürettiler. Bu tür davranışları suç yapmaktan kaçındık, mecbur kalınca suç yaptık ama takip etmedik. Yabancı dostlarımız bu davranışlarımızın aleyhimize sonuçlar doğuracağını ısrarla belirtince tedbir almayı, o da istemeyerek, kabullendik. Akademik dünyada neden diğer alanlarda olandan farklı bir davranış bekleyelim?
Başkalarının ürettiği eserleri, bilgileri kullanmak için, hangi alanda olursa olsun, onların hakkını vermek gerek ama, sanıyorum bu konu üniversitelerimizde daha da büyük önem arzediyor. Başkalarının ürettiği bilgileri kaynak göstermeden aktarmak, bir anlamda kendimizin bilgi üretmekten aciz olduğunun teslimidir. Kendisi bilgi üretemeyen bir toplum, başka toplumların ürettiklerine bağımlı, bilgi üretimine katkısı bulunmadığı için diğerleri tarafından saygı gösterilmeyen, ikinci derecede bir konuma itilen bir toplum olacaktır. Kendi sorunlarını tespitte ve çözüm üretmekte aciz kalacaktır. Uluslararası rekabette herhangi bir alanda başarılı olma şansına sahip olmayacaktır. Kısacası, bir akademisyen intihale başvurduğu zaman “Ne yapalım, yapmışsa yapmış” deme serbestisine, lüksüne sahip değiliz. Davranışı ortadan kaldırılması gereken bir patolojiyi temsil ediyor.
İtiraf etmeliyiz ki, fikirlerin kopyalanması toplumumuzda yaygındır, kabul görür. Olay belki de öğrencilerin kopya çekmeyi bir ahlak sorunu olarak algılamayıp, hocayı atlatma sorunu olarak görmesinden başlıyor. Üniversite öğrencilerinin önemli bir bölümünün ödevlerini başkalarına yaptırmakta, arkadaşlarının başka üniversitelerde verdikleri ödevleri bu defa da kendi okullarında vermekte sakınca görmemeleri olarak ilerliyor. Zayıf bir lisans sonrası eğitimle, eser vermenin başkalarının yazdıklarından derlemeler yapmak biçiminde uygulanmasıyla devam ediyor. En son aşamada da akademik meslekte intihallerle sonuçlanıyor. Kuralları ihlal edenleri çoğu zaman yakalayamıyoruz. Yakalamak için özel bir uğraş veriyor muyuz? Ondan da emin olduğumu söyleyemem.
İntihalle sonuçlanan gelişmelerin önünü almak kapsamlı bir uğraş gerektiriyor. Lisans ve lisanüstü programlara devam eden öğrencileri araştırma ve bilgi üretme becerileriyle donatmaya daha büyük önem vermemiz zorunlu. Bunun için yüksek öğretim kurumlarının donatımlarının da iyileştirilmesi, bilgiye ulaşmanın kolaylaştırılması gerekiyor. Örneğin kütüphanelerin ve elektronik yoldan bilgiye erişim hizmetlerinin güçlendirilmesi lazım. Bir de, intihal olayına karşı duyarlılığımızın artması, intihallerin yaptırımlarla karşılanması gerekiyor. Sayın başbakanımız da, intihale bu açıdan yaklaşabilirse, belki eski bir çalışma arkadaşının kalbini kıracak ama özgün bilgi üretiminin geleceğimiz açısından önemli olduğunu herkese anlatmış olacaktır. Olayın kişilerle değil ilkelerle ilgidir.
Sonuç niyetine soralım: İntihal ciddi bir mesele midir? El cevap: Evet, bir toplumun ilerlemesi için özgün bilgi üretmesi şarttır. Konuyu hafife almak ülkeyi ve toplumu geri bırakır, etik duyarsızlığı teşvik eder. Karşımızda “Canım, idare edelim” denmemesi gereken bir konu var. Acaba anlatabildim mi?