A.İlter TURAN
SİYASET PENCERESİ
Şu günlerde hepimiz Kürt sorununa odaklandığımız için, bu sorunun aslında ülkemizin karşı karşıya bulunduğu çok sayıda sorundan en önemlisini ama sadece bir tanesini oluşturduğunu unutuyoruz. Tabii, başka sorunlarımız da var. Üstelik bunların önemli bir bölümü Kürt sorunuyla ilişkilendirilebilir. Örneğin, ulusal bütünlüğün ancak toplumun türdeşleştirilmesi ile sağlanabileceğini öngören güvenlik politikasının sıkıntısını çeken tek grup Kürtler değil. Bu alanda ciddi şikayetleri olan başka gruplar var. Keza toplumu birada ancak yerelliğe olanak tanımayan bir merkezi yönetimin tutabileceği düşüncesi üzerine bina edilmiş idari yapı olanca gücüyle hüküm sürüyor. Toplumda farklı düşüncelerin serbestçe ifade edilmesinin tehlikeli olduğu, ancak iyi, faydalı fikirlerin ifadeye müsait olduğuna ilişkin temel bir anlayış var. Hangi kurallara göre işlediği giderek belirsizleşen bir yargı ile karşı karşıyayız. Bütün bu sorunları biraraya koyduğunuz zaman önümüze kocaman bir demokrasi sorununun çıktığını teslim etmek durumundayız. Başta hükümet, biz bu büyük sorunu aşmaya karar verirsek, Kürt sorununu da büyük ölçüde çözebileceğimizi söyleyebiliriz. Toplumun türdeşleştirilmesi konusundan başlayalım. Toplumun dili ve mezhebi türdeşleştirilirse, bütünlük sağlanabilir sanılıyor. Halbuki, halen yumuşamış olmakla birlikte geçerliliğini koruyan toplumsal kırılma çizgimiz aynı mezhepten olanları da ayrıştıran laik-dindar çizgisidir. Buna karşılık, Alevilik’in mezhep olup, Alevilerin kendi ibadethanelerine sahip olabilecekleri düşüncesi dini tesanütümüzü bozucu bulunuyor. Sünni bir kurum olan Diyanet İşleri icazet vermediğinden Cemevlerinden ibadethane statüsü esirgeniyor. Okullarda din dersi adı altında bir mezhebin düşüncesi ve pratiği okutuluyor, eleştirilerden kaçmak için göstermelik birkaç sayfa da başka dinlere ayrılıyor. İslam dışındaki tek tanrılı dinlere inananlarla tek tanrıya inancı olmayanları toplumun parçası olarak benimsediğimiz dahi tartışılabilir. Kısacası, inanç hürriyetine yeterince saygılı değiliz. İdari yapımız aşırı merkezi. Giderek kentleşiyoruz, yerel yönetimlerin önemi artıyor. Gelgelelim, yerel yönetimler tamamen merkezi hükümetin vesayeti altında. Yerel yönetimlerin yetkilerinin genişletilmesi hemen ülkenin parçalanmasına yol açacak bir gelişmeymiş gibi algılanıyor. Üniter yapı içinde yerel yönetimlere daha geniş yetkiler tanınması pek zor değildir. Her zaman ilham kaynağımız olan Batı Avrupa’da örnekleri bol. Kürt sorununda yerel yönetimlerin güçlendirilmesi çözümün bir parçası olacak herhalde. Bunu genel bir demokratikleşme çerçevesine oturtmaya zaten mecburuz. Böylece hem Türkiye’nin her yöresinde duyulan bir ihtiyaca cevap verilmiş olur, hem de sadece bir gruba ayrıcalık tanınmasından uzak kalınır. Fikir özgürlüklerinin genişletilmeye muhtaç olduğunu hapisteki gazeteci sayısından belli. Yargının iyileştirilmesi ise uzun süre hapis yattıktan sonra beraat eden insanların bolluğundan ve özellikle askerlerin yargılandığı davalarda savunmaya getirilen kısıtlamalardan anlaşılıyor. Genel bir demokratikleşme açılımına ihtiyacımız var. Bunu başarabilirsek, Kürt sorunundaki bazı temel şikayetlere de çözüm getirilmiş olacaktır. Daha doğrusu demokrasi sorununa eğilmeden Kürt sorunu çözülmez. Not: Bu hafta Türkiye dünya çapındaki iki insanını yitirdi. Kişisel dostlarım olan Burhan Doğançay ve Mehmet Ali Birand’a rahmet, ailelerine ve dostlarına başsağlığı diliyorum.